21 Kasım 2013 Perşembe

Gaemjeong Belsoli -8.Bölüm-


                Kyuhan bazı şeylere aklı ermeye başladığından beri –ki bu oldukça küçük bir yaşta gerçekleşmişti- zaman zaman lanetli olduğunu düşünürdü. O böyle olsun istemezdi elbette ama ardı ardına cereyan eden olaylar ve insanların ona karşı aldığı tavır –babası hariç- ona böyle olduğu konusundaki endişelerini pekiştiriyordu. Çoğu zaman da kendi kendine hayatını trajikleştirdiğini düşünürdü ama hiçbir şekilde de yaşadıkları küçümsenemezdi. Her zaman bu iki uç arasında kalmış şanslı mı yoksa lanetli mi olduğu konusunda karar verememişti.
                Ne zaman radyoyu arasa ve Yun’la konuşsa aslında her şeyi kötüleştirenin kendisi olduğunu düşünüyordu. Yun’un sesindeki bütün o olumlu hava Kyuhan’a öylesine derinden etki ediyordu ki hayatı birden pembe gözlükle bakmaya başlıyordu. Ama üzerinden çok geçmeden, daha aynı gece uyumadan önce aslında her şeyin gerçekten kötü gittiğini düşündüren o siyah gözlük geri dönüyordu.
               
Bunu fark ettiğinde Kyuhan bir şeyi çok merak etmişti.
Sesi bu kadar etkiliyorsa acaba Yun’un yanında olmak nasıl hissettirirdi?

***

                Jimin en başından beri haklı olduğunu biliyordu. Hana’yla kaç kez tedbirli olmasını, acele etmemesini söylemişti. Ama Chunghee’nin aurasına kapılmış olan Hana endişeye gerek olmadığını belki yüz kez tekrarlamıştı. Peki sonuç ne olmuştu?
                Yine de hiçbir şey için geç sayılmazdı. Hana’nın derdi onun derdi demekti ve buna bir çözüm bulmak zorundaydı. Hana’nın ona aşık olmadığını biliyordu ama ondan gerçekten çok etkilenmişti. Ve bu kadar etkilenmiş olmasının en büyük nedeni de Hana’nın olmayan ailesiydi. Jimin bunu söylemese, kendine bile itiraf etmekten bile korksa da çok iyi biliyordu ki hiçbir zaman bir babanın verdiği güveni hissedememiş olan Hana her zaman bunu ona verebilen insanlara aşık olmuştu. Ya da öyle olduğunu sanmıştı. Chunghee de onlardan biriydi.
                İşin en kötü tarafı böyle insanlar her zaman daha önce kalpleri kırılmış insanlar oluyordu ve geri kalan hayatlarında da yanlışlıkla kalp kırabiliyorlardı. Hana’nın kalbi de insanlar tarafından kırılmış, Jimin pek çok kez gidenlerin arkasından kalanları toplamıştı.
                Hana’yla uzun uzun düşündükleri o akşam her şeyin açık açık söylenmesi konusunda karar kılmışlardı. Ve nitekim bu yol başarıya da ulaşmıştı. Artık Chunghee, Hana’ya “Hana gibi” davranıyordu. Zaman zaman gözleri uzaklara dalsa, bazen Hana’ya “Soomin” diye seslense de sürekli bir şeyler bekleme halinden sıyrılmıştı ve şimdilik bu yeterliydi.

                Hana’nın yine gitar çaldığı ve Jimin’in de tek tük müşterilerle ilgilendiği her zamanki sıradan günlerin birinde, -ki etkisi büyük olay sıradan bir günde gerçekleşirdi- tanıdık ama geçmişte kalan biri içeri girdi.

***

                Bu fikir gün geçtikçe kafasında daha fazla yer etmeye başlamıştı. Ta ki Kyuhan başka bir şey düşünemez oluncaya kadar… Birden Yun’u görme, tanışma ve onun yanında olma isteği öylesine güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştı ki Kyuhan hayal kırıklığı yaşamaktan korkmasa şimdiye kadar binlerce kez aklından geçenleri yapmış olurdu.
                Teşebbüslerinin sayısını artık o bile hatırlamıyordu ama her zaman korkup vazgeçiyordu. Bir keresinde radyonun önüne kadar gelmiş ama tam kapıdayken cesaretini yitirmiş ve resmen kaçmıştı. Onun yerine kendisine iyilik ettiğini düşündüğü Yun’un albümlerinden onar tane almıştı. Ne zaman kendini gergin hissetse heme kulaklığını takıyor ve onun sesiyle gevşiyordu. Yine de bu içindeki dürtüyü geçici olarak bastırıyor ama hemen ardından daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmasına neden oluyordu. En sonunda her sorunu gibi bunu da sorunun kendisiyle paylaşmaya karar verdi.

(RADYO)

-“Yapmayı çok istediğim bir şey var ama aynı zaman da çok da korkuyorum.”

-“Neden?”

-“Hayal kırıklığına uğramaktan.”

-“Bundan korkmamalısın. İnsanlar çoğu zaman yapmadıkları şeyler için pişman olurlar. Keşke daha çok deneseydim, keşke sevdiğimi söyleseydim… Aklından geçen neyse onu yap. Ama hayal kırıklığına uğrama ihtimalini en aza düşürmek için hayal kurarken de dikkatli ol. Montaigne der ki ‘Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor. Sadece sen yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun.’

-“Tam olarak “şunu bekliyorum” da diyemem. Düşününce… Ne beklediğimi de bilmiyorum aslında sadece merak ediyorum. Ama şimdi olduğum gibi hissedemezsem ona karşı üzülürüm biliyorum.”

-“Tam olarak ne yapmak istiyorsun?”

-“Yakından tanımak istediğim biri var. Şuan, yani ondan uzakta olduğum şuan, çok hoş bir insan olduğunu düşünüyorum ve onun yanında olmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyorum.”
-“Hazır o senden uzaktayken ilk adımı atan sen ol, böylece bir şeyler hoşuna gitmediğinde geri çekilebilirsin. Daha çok beklersen ona kendi kafanda bir karakter oluşturur ve daha çok bağlanırsın. Onu tanıdığında ise çok daha büyük bir hayal kırıklığı yaşarsan. Hazır ondan uzakta ve beklentilerin düşük seviyedeyken onu tanımaya çalış. Böylece nasıl biri olduğunu görürsün ve gelecekte daha fazla acı çekmekten de kurtulursun.”

-“Sanırım haklısın… Peki bunun için herhangi bir şey yok mu? Ne bileyim… Bir özdeyiş, bir film repliği ya da ünlü birinden bir söz?”

-“Şimdilik sözlerle alay et bakalım… Kim ne derse desin sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir. (Dead Poets Society 1989)”

***


                Kyuhan beklerken dün konuştuklarını düşünüp duruyordu. Yun ne olduğunu bilmeden anlamıştı her zamanki gibi ve mantıklı gerekçelerle yapılması gerekeni göstermişti. Bu akşam yapacaktı Kyuhan, gidecek ve onunla tanışacaktı.

                Buraya gelme nedeni ise farklıydı. En yakın ve tek arkadaşı, Sherlock’ı için gelmişti. Ona bu şekilde hitap etmeye de, onun kendisine Watson demesine de bayılırdı. Her zaman güçlü duran Sherlock onun yanındayken çocuklaşır ve bu lakabına uygun, tuhaf ama hoş hallerine bürünürdü. Saatine baktı, iki dakika içinde muhakkak burada olurdu, geç kalmak onun prensiplerine aykırıydı.
Her zamanki gibi tam saatinde kapı açıldı, içeri Sherlock ve biri daha girdi. Birbirlerini gören iki arkadaş hemen gülmeye başladılar, kendilerine has ufak bir selamlaşmanın ardından Sherlock hemen yanındaki kişiyi tanıttı:
-“Sana bahsettiğim Watson işte bu, yani Kyuhan.” Kyuhan bu gözleri parlayan kişiye hayranlıkla baktı.

-“Watson, bu da Cho Hana. Bir indie sanatçısı ve Music City’de radyo programcısı.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder