Kyuhan
bazı şeylere aklı ermeye başladığından beri –ki bu oldukça küçük bir yaşta
gerçekleşmişti- zaman zaman lanetli olduğunu düşünürdü. O böyle olsun istemezdi
elbette ama ardı ardına cereyan eden olaylar ve insanların ona karşı aldığı
tavır –babası hariç- ona böyle olduğu konusundaki endişelerini pekiştiriyordu.
Çoğu zaman da kendi kendine hayatını trajikleştirdiğini düşünürdü ama hiçbir
şekilde de yaşadıkları küçümsenemezdi. Her zaman bu iki uç arasında kalmış
şanslı mı yoksa lanetli mi olduğu konusunda karar verememişti.
Ne
zaman radyoyu arasa ve Yun’la konuşsa aslında her şeyi kötüleştirenin kendisi
olduğunu düşünüyordu. Yun’un sesindeki bütün o olumlu hava Kyuhan’a öylesine
derinden etki ediyordu ki hayatı birden pembe gözlükle bakmaya başlıyordu. Ama
üzerinden çok geçmeden, daha aynı gece uyumadan önce aslında her şeyin
gerçekten kötü gittiğini düşündüren o siyah gözlük geri dönüyordu.
Bunu fark ettiğinde Kyuhan bir
şeyi çok merak etmişti.
Sesi bu kadar etkiliyorsa acaba
Yun’un yanında olmak nasıl hissettirirdi?
***
Jimin
en başından beri haklı olduğunu biliyordu. Hana’yla kaç kez tedbirli olmasını,
acele etmemesini söylemişti. Ama Chunghee’nin aurasına kapılmış olan Hana
endişeye gerek olmadığını belki yüz kez tekrarlamıştı. Peki sonuç ne olmuştu?
Yine
de hiçbir şey için geç sayılmazdı. Hana’nın derdi onun derdi demekti ve buna
bir çözüm bulmak zorundaydı. Hana’nın ona aşık olmadığını biliyordu ama ondan gerçekten
çok etkilenmişti. Ve bu kadar etkilenmiş olmasının en büyük nedeni de Hana’nın
olmayan ailesiydi. Jimin bunu söylemese, kendine bile itiraf etmekten bile
korksa da çok iyi biliyordu ki hiçbir zaman bir babanın verdiği güveni
hissedememiş olan Hana her zaman bunu ona verebilen insanlara aşık olmuştu. Ya
da öyle olduğunu sanmıştı. Chunghee de onlardan biriydi.
İşin
en kötü tarafı böyle insanlar her zaman daha önce kalpleri kırılmış insanlar
oluyordu ve geri kalan hayatlarında da yanlışlıkla kalp kırabiliyorlardı. Hana’nın
kalbi de insanlar tarafından kırılmış, Jimin pek çok kez gidenlerin arkasından
kalanları toplamıştı.
Hana’yla
uzun uzun düşündükleri o akşam her şeyin açık açık söylenmesi konusunda karar
kılmışlardı. Ve nitekim bu yol başarıya da ulaşmıştı. Artık Chunghee, Hana’ya “Hana
gibi” davranıyordu. Zaman zaman gözleri uzaklara dalsa, bazen Hana’ya “Soomin”
diye seslense de sürekli bir şeyler bekleme halinden sıyrılmıştı ve şimdilik bu
yeterliydi.
Hana’nın
yine gitar çaldığı ve Jimin’in de tek tük müşterilerle ilgilendiği her zamanki
sıradan günlerin birinde, -ki etkisi büyük olay sıradan bir günde
gerçekleşirdi- tanıdık ama geçmişte kalan biri içeri girdi.
***
Bu
fikir gün geçtikçe kafasında daha fazla yer etmeye başlamıştı. Ta ki Kyuhan
başka bir şey düşünemez oluncaya kadar… Birden Yun’u görme, tanışma ve onun
yanında olma isteği öylesine güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştı ki Kyuhan hayal
kırıklığı yaşamaktan korkmasa şimdiye kadar binlerce kez aklından geçenleri
yapmış olurdu.
Teşebbüslerinin
sayısını artık o bile hatırlamıyordu ama her zaman korkup vazgeçiyordu. Bir
keresinde radyonun önüne kadar gelmiş ama tam kapıdayken cesaretini yitirmiş ve
resmen kaçmıştı. Onun yerine kendisine iyilik ettiğini düşündüğü Yun’un
albümlerinden onar tane almıştı. Ne zaman kendini gergin hissetse heme
kulaklığını takıyor ve onun sesiyle gevşiyordu. Yine de bu içindeki dürtüyü
geçici olarak bastırıyor ama hemen ardından daha güçlü bir şekilde ortaya
çıkmasına neden oluyordu. En sonunda her sorunu gibi bunu da sorunun kendisiyle
paylaşmaya karar verdi.
(RADYO)
-“Yapmayı çok
istediğim bir şey var ama aynı zaman da çok da korkuyorum.”
-“Neden?”
-“Hayal kırıklığına
uğramaktan.”
-“Bundan
korkmamalısın. İnsanlar çoğu zaman yapmadıkları şeyler için pişman olurlar. Keşke
daha çok deneseydim, keşke sevdiğimi söyleseydim… Aklından geçen neyse onu yap.
Ama hayal kırıklığına uğrama ihtimalini en aza düşürmek için hayal kurarken de dikkatli
ol. Montaigne der ki ‘Aslında insanlar
seni hayal kırıklığına uğratmıyor. Sadece sen yanlış insanlar üzerinde hayal
kuruyorsun.’”
-“Tam olarak “şunu
bekliyorum” da diyemem. Düşününce… Ne beklediğimi de bilmiyorum aslında sadece
merak ediyorum. Ama şimdi olduğum gibi hissedemezsem ona karşı üzülürüm
biliyorum.”
-“Tam olarak ne
yapmak istiyorsun?”
-“Yakından tanımak
istediğim biri var. Şuan, yani ondan uzakta olduğum şuan, çok hoş bir insan
olduğunu düşünüyorum ve onun yanında olmanın nasıl bir his olduğunu merak
ediyorum.”
-“Hazır o senden
uzaktayken ilk adımı atan sen ol, böylece bir şeyler hoşuna gitmediğinde geri
çekilebilirsin. Daha çok beklersen ona kendi kafanda bir karakter oluşturur ve
daha çok bağlanırsın. Onu tanıdığında ise çok daha büyük bir hayal kırıklığı
yaşarsan. Hazır ondan uzakta ve beklentilerin düşük seviyedeyken onu tanımaya
çalış. Böylece nasıl biri olduğunu görürsün ve gelecekte daha fazla acı
çekmekten de kurtulursun.”
-“Sanırım haklısın…
Peki bunun için herhangi bir şey yok mu? Ne bileyim… Bir özdeyiş, bir film
repliği ya da ünlü birinden bir söz?”
-“Şimdilik sözlerle
alay et bakalım… Kim ne derse desin
sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir. (Dead Poets Society 1989)”
***
Kyuhan beklerken dün
konuştuklarını düşünüp duruyordu. Yun ne olduğunu bilmeden anlamıştı her zamanki
gibi ve mantıklı gerekçelerle yapılması gerekeni göstermişti. Bu akşam
yapacaktı Kyuhan, gidecek ve onunla tanışacaktı.
Buraya
gelme nedeni ise farklıydı. En yakın ve tek arkadaşı, Sherlock’ı için gelmişti.
Ona bu şekilde hitap etmeye de, onun kendisine Watson demesine de bayılırdı.
Her zaman güçlü duran Sherlock onun yanındayken çocuklaşır ve bu lakabına uygun, tuhaf ama hoş hallerine bürünürdü. Saatine baktı, iki dakika içinde
muhakkak burada olurdu, geç kalmak onun prensiplerine aykırıydı.
Her zamanki gibi tam saatinde
kapı açıldı, içeri Sherlock ve biri daha girdi. Birbirlerini gören iki arkadaş
hemen gülmeye başladılar, kendilerine has ufak bir selamlaşmanın ardından
Sherlock hemen yanındaki kişiyi tanıttı:
-“Sana bahsettiğim Watson işte bu, yani Kyuhan.” Kyuhan
bu gözleri parlayan kişiye hayranlıkla baktı.
-“Watson, bu da Cho Hana. Bir indie sanatçısı ve Music
City’de radyo programcısı.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder