16 Kasım 2013 Cumartesi

Gaemjeong Belsoli -5.Bölüm-


(RADYO)

-“Onu böyle görmeye dayanamıyorum. Biliyorum, hepsi benim suçum.”
-“Kendinizi suçlayarak bir yere varamazsınız. Eğer bunu yapmaya devam etseydiniz, ileride çok daha fazla üzülebilirdi. Şimdi bir zaman kalbi kırık yaşayacak ama en sonunda bunun üstesinden gelecek ve bu onu çok daha güçlü biri yapacak. Size gelince bir süre vicdan azabı çekeceksiniz ama bunun sayesinde gerçeğin ne olduğunu öğrendiniz değil mi? Aynaya baktığınızda suçluluk duyuyorsanız, gerçekleri öğrenmişsinizdir. (V For Vandetta 2005)
-“Sadece bir ilişkiydi, neden bu kadar zor oldu her şey? Neden acı çekiyoruz? Hiç mantıklı değil…”
-“ İnsan kalbinin içinde mantık arayan avanaktır. (O Brohter, Where Art Thou? 2000) Bu duygularınızla hareket ettiğiniz bir şeydi. Bu yüzden sonuçları da yine duygularınız üzerinde olacaktır. Ama şimdi yapmanız gereken yaşadıklarınızdan ve hatalarınızdan öğrenmek. Yaşamı ve acıyı.”
-“One ne diyeceğim?”
-“Hiçbir şey… O doğruyu kendi bulacak. Siz de öyle. Onu seviyorsanız yeniden birlikte olun, sevmiyor da sırf acıdığınız için yeniden birlikte olmak istiyorsanız… Emin olun bunu asla istemeyecektir.”
-“Yani ben şimdi bu vicdan azabıyla yaşamak zorunda mıyım?”
-“Evet. Hiçbir suçlu kendi öz mahkemesinde beraat edemez. (Juvenalis)

***

Hana bu yere o kadar alışmıştı ki sanki hep buradaymış gibi hissediyordu. Her şey o kadar iyi gidiyordu ki… Bu zaman zarfında mekanın yegane garsonu hamile olduğu için işten ayrılmış ve yeri boş kalmıştı. Yeni birini bulmak yerine Hana modelliği tamamen bırakıp, burada sadece solist olarak değil, aynı zamanda yeni garson olarak da çalışmaya başladı. Çalışanlar da müşteriler de o kadar hoş insanlardı ki Hana yıllardır hep bunu beklemiş, en sonunda da aradığı ortama kavuşmuş gibiydi.
Çok geçmeden Jimin çalıştığı mağazanın iflas etmesi sebebiyle işsiz kaldı. Hana yeniden solist olarak görevinin başına döndü ve böylece yeni garson Jimin oldu. Ona Jimin’le aynı yerde olmak yeterdi. Bu onları o kadar mutlu ediyordu ki hiç durmadan yerleri silmeye bile razıydılar.

Yine aynı şeyleri yaptığı, sıradan ama bir o kadar da güzel bir gündü. Sonbaharın sonu olmasına rağmen hava pırıl pırıldı. Kuru soğuk insanı üşütüyordu ama yine de uzun zaman sonra güneşi görmek insanları mutlu etmişti.
Hiç müşteri yoktu. Jimin can sıkıntısından zaten temiz olan masaları yeniden siliyor, Hana da sahnedeki sandalyesinde oturmuş, elindeki gitarı tıngırdatıyordu. Patron ve onun aşçının yanında çalışan karısı da küçük oğullarının gösterisini izlemeye gitmişlerdi. Aşçıbaşı mutfakta tek başına, yeni tatlar denemekle meşguldü. Bu sırada kapı açıldı, Jimin ve Hana’nın kafası da otomatik olarak gelen müşteriye döndü ve hemen asıl işlerini icra etmeye başladılar.

Koyu kahverengi saçlı, uzun boylu, uzun yüzlü biriydi. Yüz hatları köşeliydi. Burnu ve ağzı yüzüne göre geniş görünse de kötü durmuyordu. Duruşunda kendine has bir havası vardı. Üzerinde koyu mavi bir kazak ve siyah bir hırka var. Başı öne eğikti, düşünceli görünüyordu. En köşedeki masaya ilişti. Sanki her an kalkacakmış gibi iğreti oturuyordu. Jimin siparişini almak için ona doğru ilerlerken bir an için korktu. Sanki gelen bir müşteri değilmiş de bir kanun kaçağıymış gibi hissetmişti.

-“Ne arzu edersiniz?” diye sordu ses tonuna hakim olmaya çalışarak.
-“Ben bir kahve alayım, şekersiz.” Dedi adam. Başka bir müşteri olsaydı Jimin istediği başka bir şey olup olmadığını sorardı ama bu sefer çekiniyordu. Kahve getirmeye giderken Hana’ya göz ucuyla müşteriyi işaret etti. Hana’nın yüzü “Ne oldu?” sorusuyla doluydu. Jimin sadece dudaklarını oynatarak “kahve” dedi ve sonra omuz silkip mutfağa yöneldi.

                Hana’nın tek anladığı şey de “kahve” kelimesi olmuştu. O da bundan kendi çıkarımını yaptı. Ve “Caffeine” şarkısını seslendirmeye başladı. 
                Jimin kahveyi götürdüğünde, Kikeun –ona uzun boylu anlamına gelen bu ismi takmıştı- gözlerini kapatmış, oldukça hafif bir şekilde başını sallıyordu. Jimin kıkırdamamak için kendini zor tuttu. Bu haliyle Kikeun oldukça komik görünüyordu. Kahveyi yavaşça önüne bıraktı. Ama şarkı bitene kadar Kikeun gözlerini açmadı. Jimin bunun daha iyi olduğunun farkındaydı çünkü kahve gerçekten çok sıcaktı. Sonra Hana’nın yanına gidip, çalacağı yeni şarkının hangisi olacağı konusunda karar vermeye çalıştılar. Sohbete o kadar dalmışlardı ki üçüncü bir ses araya girince şaşırdılar.

-“İstek parça yapmamız mümkün mü?” dedi Kikeun arkasını dönmeden.
-“Eğer bildiğim bir şeyse neden olmasın?” dedi Hana da.
-“How Can I.”  
-“TVXQ?” diye araya girdi Jimin. En sevdiği şarkıydı.
-“Evet, sanırım biliyorsun.” Jimin Hana’ya baktı, Hana da bunu başlaması için bir işaret olarak algıladı. Bir yandan da elinde olmada, bu şarkıyı istemesine neden olan şeyi merak etti.

“Sözler… Dinlememeliydim…
Bir gün için, keşke telefonumu unutsaydım…
Sözler… Kaybetmeme neden olan sözler…
Sözler… Zaten umurunda değil duygularım…

Seni nasıl unutabilirim? Seni unutmayı denemeli miyim?             
Geri dönemedik alışık olduğumuz şeye…

Seni sevdiğimi söylediğim zaman
Sen durdun ve ben kalbimin patlayacağını hissettim
Ama şimdi duran benim
Hiçbir şey yapmadan bir sonraki sözlerin için bekledim…”

Jimin Kikeun’un kahvesini almaya geldiğinde gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördü. İçini öyle tuhaf bir hüzün duygusu kapladı ki, orada oturup onunla birlikte ağlayabilirdi. Bunun olmasını engellemek için, gerçi bunun için geç kalmıştı, hızla oradan uzaklaşmaya karar vermişti ki…
-“Sen neden ağlıyorsun?” diye sordu Kikeun.
-“Bu en sevdiğim şarkı.” Dedi Jimin. “Her dinlediğimde duygulanırım.”
-“Çok utanç verici.” Dedi Kikeun sert bir hareketle sildi gözlerini.
-“O her zaman “Sadece güçlü insanlar ağlayabilir.” Der.” Diye gülümsedi Jimin, Hana’yı göstererek. Kikeun Hana’ya baktı. Hana da ona… Her şeyi değiştirecek kişinin o olduğunu elbette bilemezdi.

“Onlara nasıl bakarsan bak, sözler acıtıyor
Sözler her şeyi nasıl bitireceğini söylüyor

Keşke zaman dursa… Keşke silip atabilsek…
Keşke zamanda geri gitsek… İlk tanıştığımız o güne.
Yüzümde akan gözyaşlarım ağzımı kaplıyor.
İnanması zor sözler…
Seni nasıl unutabilirim? Seni unutmayı denemeli miyim?             
Geri dönemedik alışık olduğumuz şeye…

Çünkü hala seni seviyorum,
Rüyalarımda bile onlar hala
İnanması zor sözler…”         


***

(Bu bölümdeki koyu renkli yazılar Kyuhyun’un “7 years of Love” şarkısının sözlerinden alıntıdır.)

Eunhee hiçbir şey için pişman değildi –çünkü o Eunhee idi, asla keşke demezdi- ama yine de kırgın hissediyordu. Bir süre mantıklı olduğunu göstermek adına sabretti. Ama en sonunda onu görüp durmanın iyi olmadığına karar verip, istifa dilekçesini yazdı.
-“Bunu yapmak zorunda değilsin.” Dedi Kyuhan.
-“Ama yapmak istiyorum.”
-“Her şeye rağmen birlikte çalışabiliriz sanırdım. Ayrılsak dahi arkadaş kalacağımıza dair birbirimizle anlaşmıştık.”
-“ Birbirimize bu kadar kolay veda edeceğimizi kimse bilemezdi. Yine de şimdi ayrıyız işte. O uzun yıllar boyunca biriktirdiğimiz anılar yok olup gitti artık. O genç yaşlarda nasıl tanıştığımızı şu anda hatırlayamıyorum bile… Belki de o yaşlarda olduğumuz için bir öyle bir böyleydik.  Ayrılık acı vericidir derler ama benim bunu hissedecek vaktim bile olmadı. Her şeyi akışına bırakmak gerek diye düşündüm sadece. Ağladım, zaman geçtikçe bir özlem duydum içimde. Aklımla kalbimin söyledikleri birbirine uymuyordu. Sık sık sende bana karşı bir soğukluk hissettim. Ama farkındaydım elimden bir şey gelmeyeceğinin…”
-“Özür dilerim…” dedi Kyuhan, demesi gerekenin bu olduğunu düşünüyordu.

-“Seni seviyorum, senden duymak istediğim asıl cümleydi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder