(RADYO)
-“Onu böyle görmeye dayanamıyorum. Biliyorum, hepsi benim suçum.”
-“Onu böyle görmeye dayanamıyorum. Biliyorum, hepsi benim suçum.”
-“Kendinizi
suçlayarak bir yere varamazsınız. Eğer bunu yapmaya devam etseydiniz, ileride
çok daha fazla üzülebilirdi. Şimdi bir zaman kalbi kırık yaşayacak ama en
sonunda bunun üstesinden gelecek ve bu onu çok daha güçlü biri yapacak. Size
gelince bir süre vicdan azabı çekeceksiniz ama bunun sayesinde gerçeğin ne
olduğunu öğrendiniz değil mi? Aynaya
baktığınızda suçluluk duyuyorsanız, gerçekleri öğrenmişsinizdir. (V For
Vandetta 2005)”
-“Sadece bir
ilişkiydi, neden bu kadar zor oldu her şey? Neden acı çekiyoruz? Hiç mantıklı
değil…”
-“ İnsan kalbinin içinde mantık arayan
avanaktır. (O Brohter, Where Art Thou? 2000) Bu duygularınızla hareket
ettiğiniz bir şeydi. Bu yüzden sonuçları da yine duygularınız üzerinde
olacaktır. Ama şimdi yapmanız gereken yaşadıklarınızdan ve hatalarınızdan
öğrenmek. Yaşamı ve acıyı.”
-“One ne diyeceğim?”
-“Hiçbir şey… O
doğruyu kendi bulacak. Siz de öyle. Onu seviyorsanız yeniden birlikte olun,
sevmiyor da sırf acıdığınız için yeniden birlikte olmak istiyorsanız… Emin olun
bunu asla istemeyecektir.”
-“Yani ben şimdi bu
vicdan azabıyla yaşamak zorunda mıyım?”
-“Evet. Hiçbir suçlu kendi öz mahkemesinde beraat
edemez. (Juvenalis)”
***
Hana bu yere o kadar alışmıştı
ki sanki hep buradaymış gibi hissediyordu. Her şey o kadar iyi gidiyordu ki… Bu
zaman zarfında mekanın yegane garsonu hamile olduğu için işten ayrılmış ve yeri
boş kalmıştı. Yeni birini bulmak yerine Hana modelliği tamamen bırakıp, burada
sadece solist olarak değil, aynı zamanda yeni garson olarak da çalışmaya
başladı. Çalışanlar da müşteriler de o kadar hoş insanlardı ki Hana yıllardır
hep bunu beklemiş, en sonunda da aradığı ortama kavuşmuş gibiydi.
Çok geçmeden Jimin çalıştığı
mağazanın iflas etmesi sebebiyle işsiz kaldı. Hana yeniden solist olarak
görevinin başına döndü ve böylece yeni garson Jimin oldu. Ona Jimin’le aynı yerde olmak yeterdi. Bu onları o kadar mutlu ediyordu ki hiç durmadan yerleri silmeye bile razıydılar.
Yine aynı şeyleri yaptığı,
sıradan ama bir o kadar da güzel bir gündü. Sonbaharın sonu olmasına rağmen
hava pırıl pırıldı. Kuru soğuk insanı üşütüyordu ama yine de uzun zaman sonra
güneşi görmek insanları mutlu etmişti.
Hiç müşteri yoktu. Jimin can
sıkıntısından zaten temiz olan masaları yeniden siliyor, Hana da sahnedeki
sandalyesinde oturmuş, elindeki gitarı tıngırdatıyordu. Patron ve onun aşçının
yanında çalışan karısı da küçük oğullarının gösterisini izlemeye gitmişlerdi.
Aşçıbaşı mutfakta tek başına, yeni tatlar denemekle meşguldü. Bu sırada kapı açıldı, Jimin ve Hana’nın kafası da otomatik olarak gelen müşteriye döndü ve
hemen asıl işlerini icra etmeye başladılar.
Koyu kahverengi saçlı, uzun
boylu, uzun yüzlü biriydi. Yüz hatları köşeliydi. Burnu ve ağzı yüzüne göre
geniş görünse de kötü durmuyordu. Duruşunda kendine has bir havası vardı.
Üzerinde koyu mavi bir kazak ve siyah bir hırka var. Başı öne eğikti, düşünceli
görünüyordu. En köşedeki masaya ilişti. Sanki her an kalkacakmış gibi iğreti
oturuyordu. Jimin siparişini almak için ona doğru ilerlerken bir an için korktu.
Sanki gelen bir müşteri değilmiş de bir kanun kaçağıymış gibi hissetmişti.
-“Ne arzu edersiniz?” diye sordu ses tonuna hakim olmaya
çalışarak.
-“Ben bir kahve alayım, şekersiz.” Dedi adam. Başka bir
müşteri olsaydı Jimin istediği başka bir şey olup olmadığını sorardı ama bu
sefer çekiniyordu. Kahve getirmeye giderken Hana’ya göz ucuyla müşteriyi işaret
etti. Hana’nın yüzü “Ne oldu?” sorusuyla doluydu. Jimin sadece dudaklarını
oynatarak “kahve” dedi ve sonra omuz silkip mutfağa yöneldi.
Hana’nın
tek anladığı şey de “kahve” kelimesi olmuştu. O da bundan kendi çıkarımını
yaptı. Ve “Caffeine” şarkısını seslendirmeye başladı.
Jimin
kahveyi götürdüğünde, Kikeun –ona uzun boylu anlamına gelen bu ismi takmıştı-
gözlerini kapatmış, oldukça hafif bir şekilde başını sallıyordu. Jimin
kıkırdamamak için kendini zor tuttu. Bu haliyle Kikeun oldukça komik
görünüyordu. Kahveyi yavaşça önüne bıraktı. Ama şarkı bitene kadar Kikeun
gözlerini açmadı. Jimin bunun daha iyi olduğunun farkındaydı çünkü kahve
gerçekten çok sıcaktı. Sonra Hana’nın yanına gidip, çalacağı yeni şarkının
hangisi olacağı konusunda karar vermeye çalıştılar. Sohbete o kadar dalmışlardı
ki üçüncü bir ses araya girince şaşırdılar.
-“İstek parça yapmamız mümkün mü?” dedi Kikeun arkasını
dönmeden.
-“Eğer bildiğim bir şeyse neden olmasın?” dedi Hana da.
-“How Can I.”
-“TVXQ?” diye araya girdi Jimin. En sevdiği şarkıydı.
-“Evet, sanırım biliyorsun.” Jimin Hana’ya baktı, Hana da
bunu başlaması için bir işaret olarak algıladı. Bir yandan da elinde olmada, bu
şarkıyı istemesine neden olan şeyi merak etti.
“Sözler… Dinlememeliydim…
Bir gün için, keşke
telefonumu unutsaydım…
Sözler… Kaybetmeme
neden olan sözler…
Sözler… Zaten umurunda
değil duygularım…
Seni nasıl
unutabilirim? Seni unutmayı denemeli miyim?
Geri dönemedik
alışık olduğumuz şeye…
Seni sevdiğimi
söylediğim zaman
Sen durdun ve ben
kalbimin patlayacağını hissettim
Ama şimdi duran
benim
Hiçbir şey yapmadan
bir sonraki sözlerin için bekledim…”
Jimin Kikeun’un kahvesini almaya geldiğinde gözlerinden
yaşlar süzüldüğünü gördü. İçini öyle tuhaf bir hüzün duygusu kapladı ki, orada
oturup onunla birlikte ağlayabilirdi. Bunun olmasını engellemek için, gerçi
bunun için geç kalmıştı, hızla oradan uzaklaşmaya karar vermişti ki…
-“Sen neden ağlıyorsun?” diye sordu Kikeun.
-“Bu en sevdiğim şarkı.” Dedi Jimin. “Her dinlediğimde duygulanırım.”
-“Çok utanç verici.” Dedi Kikeun sert bir hareketle sildi
gözlerini.
-“O her zaman “Sadece güçlü insanlar ağlayabilir.” Der.” Diye
gülümsedi Jimin, Hana’yı göstererek. Kikeun Hana’ya baktı. Hana da ona… Her
şeyi değiştirecek kişinin o olduğunu elbette bilemezdi.
“Onlara nasıl
bakarsan bak, sözler acıtıyor
Sözler her şeyi
nasıl bitireceğini söylüyor
Keşke zaman dursa… Keşke
silip atabilsek…
Keşke zamanda geri
gitsek… İlk tanıştığımız o güne.
…
Yüzümde akan
gözyaşlarım ağzımı kaplıyor.
İnanması zor sözler…
Seni nasıl
unutabilirim? Seni unutmayı denemeli miyim?
Geri dönemedik
alışık olduğumuz şeye…
Çünkü hala seni
seviyorum,
Rüyalarımda bile
onlar hala
İnanması zor sözler…”
***
(Bu bölümdeki koyu renkli yazılar Kyuhyun’un “7 years of Love” şarkısının sözlerinden alıntıdır.)
Eunhee hiçbir şey için pişman
değildi –çünkü o Eunhee idi, asla keşke demezdi- ama yine de kırgın
hissediyordu. Bir süre mantıklı olduğunu göstermek adına sabretti. Ama en
sonunda onu görüp durmanın iyi olmadığına karar verip, istifa dilekçesini yazdı.
-“Bunu yapmak zorunda değilsin.” Dedi Kyuhan.
-“Ama yapmak istiyorum.”
-“Her şeye rağmen birlikte çalışabiliriz sanırdım. Ayrılsak dahi arkadaş kalacağımıza dair
birbirimizle anlaşmıştık.”
-“ Birbirimize bu
kadar kolay veda edeceğimizi kimse bilemezdi. Yine de şimdi ayrıyız işte. O
uzun yıllar boyunca biriktirdiğimiz anılar yok olup gitti artık. O genç
yaşlarda nasıl tanıştığımızı şu anda hatırlayamıyorum bile… Belki de o yaşlarda
olduğumuz için bir öyle bir böyleydik.
Ayrılık acı vericidir derler ama benim bunu hissedecek vaktim bile
olmadı. Her şeyi akışına bırakmak gerek diye düşündüm sadece. Ağladım, zaman
geçtikçe bir özlem duydum içimde. Aklımla kalbimin söyledikleri birbirine
uymuyordu. Sık sık sende bana karşı bir soğukluk hissettim. Ama farkındaydım
elimden bir şey gelmeyeceğinin…”
-“Özür dilerim…” dedi Kyuhan, demesi gerekenin bu olduğunu düşünüyordu.
-“Seni seviyorum,
senden duymak istediğim asıl cümleydi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder