Çalan saati kapatırken kendini tuhaf hissediyordu. Her an
bir şey olacakmış gibi... Elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltı
yaptı, bir yandan da gazeteye göz gezdirdi. Dişlerini fırçalarken aynada
kendini incelemeye başladı. Çok yorgun görünüyordu.
Kendisini
rahatsız etmemesi için önce saçlarını topladı. Günlük bakımını yaptıktan sonra
tarayıp, eliyle şekil verdi. Dar paça, koyu renk bir kot pantolon, üzerine de
saçlarına uyum sağlayacak kırmızı bir kazak giydi. Kahverengi botlarını ve
ceketini giyerken kışın çok erken çabuk geldiğini düşünüyordu. Küçük dairesinin
kapısını kilitlerken bu monoton hayatını sevdiğini söyledi kendine.
Her
zaman gittiği kitap ve CD mağazalarını gezerken işe gitmesi gerektiğini
unutmuştu. Hatırlayınca eli ayağı birbirine dolaştı, hızlı adımlarla yürümeye
başladı. Bir zamanlar her kız çocuğu gibi onun da hayallerini süsleyen TVXQ’yu
düşündü. Hala onları çok seviyordu ama artık çocuksu hayallerden sıyrılmıştı.
“Winter Rose” şarkısını mırıldanırken zamanın ne kadar çabuk geçtiğini düşündü.
Bu şarkı çıkalı bile iki yıl olmuştu. Yaşlanmış hissediyordu.
Fotoğraf
çekimleri bittiğinde saat yedi olmuştu. Programının başlamasına üç saat vardı.
O zamana kadar dinlemek istiyordu. Ajanstaki diğerleri birlikte yemek yedikten
sonra en iyi arkadaşıyla buluştu. Aslında pek çok arkadaşı vardı, insanlar onu
seviyordu çünkü o güzeldi. Hepsi bu kadar. Jimin ise onun çok da güzel ya da
anlayışlı olmadığı zamanlardan beri vardı. Tam on yıl… Birlikte ortaokul ve
liseden mezun olmuşlardı. Jimin babası ölünce küçük erkek kardeşine bakmak için
çalışmaya başlamış, üniversiteye gidememişti.
Şimdiyse, bir mağazada çalışıyordu.
Hana onu almaya gittiğinde
elbette henüz yemek yememişti. Jimin’in evine gittiler. Ufaklık artık ufak
değildi. Boyu Hana kadardı. Yemek yapmıştı. Onlar yemek yerken Hana da yeni
çıkan kitaplardan, filmlerden ve albümlerden bahsetti. Jimin’in kardeşi içeri
gittikten sonra:
TVXQ - Hug (Debut Sahnesi) |
-“Yakında TVXQ
10.yılını kutlayacak.” Dedi Hana. “Ve biz de.” Jimin kocaman gülümsedi.
-“Ah biliyorum… Ama…” Omuz silkti. “O kadar zaman
geçtiğine kim inanır?”
-“Sanki üzerinden sadece bir hafta geçmiş gibi. İnanılmaz
bir showcasedi gerçekten. BoA o zaman sadece 16 yaşındaydı. Hug’ı ilk
duyduğumda hissettiklerim hala burada, canlılar.” Dedi Hana.
-“Hadi oradan!” dedi Jimin.
-“Hahahah ben çok ciddiyim. Ve o zamanlar bir kedim de
vardı, hatırlıyor musun?” Onun kahkahalarını Jimin de katıldı.
-“Hatırlamaz olur muyum? Kutsal ilan etmiştin onu.”
-“Sonra kaçıp gidince arkasından çok ağlamıştım. Hain kedi.”
-“Sence hala yaşıyor mudur?” diye sordu Jimin.
-“Ortalamaya bakarsak bir iki yılı kaldı. Yaşıyorsa bile
onu tanıyabileceğimi sanmıyorum.”
Biraz
daha sohbet ettikten sonra Hana geç kalmış olduğunu gördü. Apar topar
hazırlanınca Jimin ona pek çok kez güldü. Hana yoldayken her zaman bu kadar
dalgın olmasının nedeninin neler olabileceğini düşünüyordu. Pek çok seçeneği
vardı.
Geldiğinde nefes nefese
kalmıştı. İçeri girer girmez koltuğuna oturup, kulaklığını taktı. Saate baktı,
tam vaktiydi.
“İyi akşamlar! Şuan
Music City radyosundasınız. Ben Yun. İki saat boyunca size eşlik edecek olan
Gaemjeong Belsoli (Duyguların melodisi) başlıyor.”
***
Programın konusunu “geçmişe
özlem” olarak seçmişti. Bu yüzden de arka arkaya eski şarkılar çalıyor ve
benzer şeylerden bahsediyordu. HOT’nin “Full of Happiness” şarkısını çalarken
bu şarkıya dair olan pek çok anısını anlattı. Duygularını paylaşmak isteyenler
olursa arayabilecekleri numarayı tekrar ettikten sonra:
-“Şimdi çalacağım
parçanın yeri benim için çok ayrı. Bu şarkının söylendiği ilk gün en iyi
arkadaşımla tanıştım. Hala en iyi arkadaşım ve sonsuza dek öyle kalacak.
TVXQ’nun Hug şarkısı şimdi sizlerle.”
Şarkı sona erdikten sonra arayan ama kendini tanıtmak
istemeyen bir dinleyici bağladılar.
-“Merhaba, size
nasıl hitap etmemi istersiniz?”
-“Merhaba,
hoşlanmasam da arkadaşlarım bana Jocha der.”
-“Dahi mi? Bundan
neden hoşlanmıyorsunuz?”
-“Çünkü zeki olmak iyi bir şey değil.”
-“Her zaman biraz zeki olsaydım daha çok işe yarayacağımı
düşünmüşümdür.”
-“Ne gibi?”
-“Doktor ya da öğretmen olabilirdim, belki. Neyse, Jocha-sshi, biraz da
siz anlatın. Canınızı sıkan şey neyse çözüm bulmaya çalışalım, bulamasak bile
en azından rahatlamış olursunuz.”
-“Kız arkadaşımla ilgili. Daha önce söylediklerinizin pek çoğunu
uyguladım. Ona olan davranışlarıma dikkat ettim. Gerçekten de çok işe yaradı,
teşekkür ederim. Ama bazen dayanamıyorum. O kadar… O kadar hassas ve kırılgan
ki… En küçük şeyler bile kocaman bir sorun oluyor. Ve ben… Ben ne yapacağımı
bilmiyorum.”
-“Sizce onu bu kadar hassas yapan nedir?”
-“Sanırım… Sanırım benim biraz içine kapanık biri olmam.”
-“Ona pek bir şey anlatmıyor olmalısınız.”
-“Evet, belki… Ama ne zaman anlatmaya kalksam hep yanlış anlıyor ve
yine sorun çıkıyor. Bu yüzden ben de anlatmak istemiyorum. Ama yine sorun
çıkıyor.”
-“Onu sevdiğinizi ona hissettiriyor musunuz?”
-“Ben yapmam gereken her şeyi yapıyorum. Bütün özel günlerimizi hatırlıyorum, benden
bir şey istediğinde yapmaya çalıyorum ve…”
-“Affedersiniz bayım, ben bunu sormamıştım. Kadınların duyguları
güçlüdür. Gerekenleri yapıyor olmanızın hiçbir önemi kalmaz. Eğer onu
sevdiğinizi hissetmiyorsa…”
-“…”
-“Ne kadar zamandır birliktesiniz?”
-“iki yıl oldu.”
-“Onu sevdiğini kaç kere söylediniz?”
-“Şey… Ben kolayca bu tür şeyler söyleyebilen biri değilim. Hiç
söylemedim.”
-“Hmm… Peki onu seviyor musunuz?”
-“Ev.. Yani... Bilmiyorum… Bunu nasıl anlayabilirim? Onu gerçekten
sevip sevmediğimi.”
-“Mesela yarın geldi ve sizden ayrılmak istedi, ne yaparsınız?”
-“…”
-“Bayım?”
-“…”
-“Jocha-sshi?”
-“…”
-“Orada mısınız?”
-“Evet, anladım. Teşekkür ederim.”
-“Rica ederim ama…”
-“Dıt dıt dıt…”
Hat kesilmişti. Dinleyicilere
teşekkür ettikten sonra CSJH’nin “Too Good” şarkısını çaldı. Arayan adam aklına
takılmıştı. Ne anladığını, ne yapacağını merak ediyordu. Radyo programı sunmaya
başladığından beri pek çok garip insana rastlamıştı. Ama bu seferki hakkında
endişeliydi. Ah ne olurdu sanki biraz daha zeki olsaydı… Adamın ne demek
istediğini anlar ve ona göre davranırdı.
Program sona erene kadar Jocha aklından
uçup gitmişti. Eve yürürken yeniden aklına geldi ama bu sefer o kadar umurunda
olmadı. Eve vardığında saat birdi. Eskiden bu saatte dışarıda olmaktan korkardı
ama artık o kadar alışmıştı ki gündüz dışarıda olmak tuhaf geliyordu. Yarın
yine aynı saatte kalkıp, aynı şeyleri yapmak için yatağına girdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder