Dört gün sonra Jimin oraya gittiğinde Hana “Be Ok”
şarkısını söylüyordu. Ve gerçekten de Hana’nın dediği gibi ufak ama nezih bir
yerdi. Aslında çok da ufak sayılmazdı ama çok şirin görünüyordu. Zaten Jimin
uçsuz bucaksız ama bir tavanı olan yerlerden hoşlanmazdı, ona soğuk ve
tehlikeli gelirdi.
Gidip
Hana’ya en yakın olan masalardan birine oturdu, zaten içeride fazla kişi de
yoktu. Hemen yanındaki masada genç bir çift, kahve içiyor ve sessizce sohbet
ediyorlardı. Yaşamlarından memnun oldukları her hallerinden belliydi. Diğer
masada orta yaşlı bir adam kitap okuyordu. Başka bir masada dört-beş tane adam
sanattan konuşuyorlardı. Jimin bu mekanın daha entelektüel insanların geldiği
bir yer olduğunu anlamakta güçlük çekmedi. Entel ama orta halli insanlar.
Hana
şarkısını bitirdiğinde sağda oturan bir adamla konuşup yanına geldi.
Kendisinden daha yaşlı görünen başka bir kadınla oturan bu adam, bu yerin
sahibiymiş. Güler yüzlü, konuşkan bir adamdı. Hana onun aynı zamanda çok da
anlayışlı olduğundan bahsetti. O kadar rahatmış ki ne zaman, hangi şarkıyı
söylemek istiyorsa onu söyleyebiliyormuş. Zaten adamın buraya işletme sebebi de
para kazanmak değilmiş, hep hayallerinde böyle bir yere sahip olmak varmış. O
da iyice yaşlanmadan hayallerini gerçekleştirmek istemiş.
Daha
sonra Jimin’in kardeşinin yanına gitmesi gerekince Hana da işinin başına döndü.
Müşteri kadrosu değişmişti. Şimdi daha fazla çift vardı. Jimin çıkarken Hana “In The Autumn” şarkısını söylüyordu. Jimin gülümsedi, bu şarkıyı
o da çok severdi.
***
Hava
soğuk olmamasına rağmen Eunhee nedense üşüdüğünü hissediyordu. Kyuhan’ın koluna
daha sıkı sarıldı. Ama fayda etmiyordu onu üşüten zaten Kyuhan’ın soğukluğuydu.
-“Çok mu üşüyorsun? Aslında soğuk değil.” Dedi Kyuhan.
“Soğuk olan
sensin.” Diye geçirdi içinden Eunhee ama bir şey söylemedi, sorun çıksın
istemiyordu.
-“Bilmiyorum, biraz üşüdüm sadece.” Dedi.
-“Eve gidelim mi?” diye sordu Kyuhan.
-“Hayır, gitmek istemiyorum.”
Han Nehri’nin karşısında oturmuş durgun suyu
seyrediyorlardı.
-“Yeniden resim yapıyorum.” Dedi Kyuhan. Eunhee’nin
vereceği tepkiyi merak ediyordu.
-“Gerçekten mi? Çok güzel.” Diye karşılık verdi Eunhee,
aslında ilgilenmediği çok belliydi.
-“Ve bundan sonra daha az mesai yapacağım.”
-“Doğru bir karar.” Dedi Eunhee. “Çok yıprandın son
zamanlarda.”
-“Sen de dinlenebilirsin.”
-“Hayır, ben iyiyim.”
-“Peki… Biz dinlenelim mi?” diye sordu Kyuhan aniden.
Bunu uzun zamandır söylemek istiyor ama bir türlü fırsat bulamıyordu. Şimdiyse
elinde olmadan, ağzından çıkıvermişti. Eunhee kendini geri çekti.
-“Ne demek istiyorsun?”
-“Mutlu değiliz.” Dedi Kyuhan. “İkimiz de.”
-“Evet.” Diye onayladı Eunhee. “Değiliz. Çünkü ben seni
seviyorum ama sen beni sevmiyorsun.”
-“Sen de beni sevmiyorsun.” Dedi Kyuhan.
-“Bunu nereden bilebilirsin?” diye sordu alaycı bir
gülümseme ile Eunhee. Ve acı dolu.
-“Bensiz yaşamak seni öldürür mü?”
Eunhee
cevap vermedi. Düşünmek istemiyordu çünkü cevabın hayır olacağını elbette
biliyordu. Ama bu onu sevmediği anlamına gelmezdi ki…
-“Park Kyu Han’ın ne zamandan beri aşk hakkında bir fikri
var?”
-“Konuyu değiştirme.” Dedi Kyuhan ciddi bir sesle.
“Bensiz yaşayabilirsin, belki çok daha iyi.”
-“Sensiz yaşamayan birini bulabileceğini mi sanıyorsun?
Aptallık etme.”
-“Hayır, onsuz yaşayamayacağım birini arıyorum.”
***
(RADYO)
(RADYO)
“Herkes korkar.
Ölümden korkuyoruz, gelecekten korkuyoruz, güvenmekten korkuyoruz,
sevdiklerimizi kaybetmekten korkuyoruz, sevmekten ya da sevilmekten korkuyoruz.
Farklı şeyler belki ama herkesin korktuğu bir şeyler muhakkak var. Peki ne
yapacağız biz bütün korkularımızlar? Jacek Yerka’nın bir sözü vardır ‘Bütün
kaygılarından kurtulmak istiyorsan korktuğun şeyin başına geldiğini düşün.’
Biraz hafifletirsek bugün her neden korkuyorsak onu gözden geçirelim. Grip
olmaktan mı endişe ediyoruz, en fazla ne olabilir ki? Kanser de olabilirdik...
Her zaman daha kötüsü vardır ama biz ondan değil de bu ufak şeyden endişe
ediyor ve korkuyorsak şanslı sayılmaz mıyız?
Ya da korku kötü bir duygu mudur? Çoğu zaman kendimize çeki düzen
vermemizi sağlamaz mı? ‘Hep aynı şey
oluyor. Ölümden gerçekten korkmaya başladığında hayatın değerini anlıyorsun.’
(Leon the professionel 1994) Gerçekten de öyle değil mi? Bir şeyler için
korkacak duruma gelmeden önce onun bize verilen bir hediye olduğunu
anlamıyoruz. Zamanın bitmesinden korkmaya başlamadan önce zamanın ne kadar
önemli olduğunu anlayamıyoruz. Korku işe yarayabilir, hiçbir işe yaramayan şey korkaklıktır.”
-“Ben… Ben o kadar
çok şeyden korkuyorum ki… En başta da korkularımı itiraf etmekten korkuyorum.
Bunun üstesinden gelmek… Öylesine zor ki… ”
-“Bak birini ettin
bile. Hadi şimdi bir tanesini daha söyle… Görüyorsun ki, o kadar da zor değil.”
-“Ben… Ben
ağlamaktan korkuyorum. Bu beni daha da güçsüzleştirecekmiş gibi hissediyorum.
Bazen ağlamayı çok istememe bunu yapmak beni ölesiye korkutuyor.”
-“Sadece güçlü
insanlar ağlayabilir hâlbuki. ‘Ağlamaktan
korkma! Zihnindeki acı veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.’”
***
-“Üzgünüm.” Dedi gözlerindeki yaşları silerken Kyuhan.
“Bütün bunları yaşamanı istemezdim.”
-“Unut hepsini, yeniden başlamak çok mu imkânsız bir
şey?”
-“Geçmişi silmek imkânsız... Sen de yoruldun, neden
diretiyorsun?”
-“Hepsi bu kadar mıydı? Son bu şekilde mi gelecekti? Bunu
kabul edemiyorum.”
-“Benim gibi biriyle birlikteyken nasıl daha fazlasını
bekleyebiliyordun? En başında söylemiştim, uyarmıştım seni. Ama unuttun,
unutmak istedin.”
-“Değişirsin sandım…”
-“İşte bu yüzden diyorum ya… Sen beni gerçekten sevmedin
ki hiç. Nedenler hep yüzeyseldi.”
-“Bu doğru değil, her şeye rağmen seninle kaldım.”
-“Çünkü hep, hatta şuan bile değişmemi bekliyorsun.
Söylemem gereken şeyi söylememi…”
-“Senin için onca şey yaptım ama sen bana bunu bile çok
gördün.”
-“Bizim gibi sığ insanlar için işler hep böyledir, değil
mi? Yaptığın her şeyin bir karşılığı olmalıdır.”
-“Karşılığını beklemeden yaptığım şeyler de var.”
-“Neymiş o?”
-“Seni sevdim. Ve hala seni seviyorum.” Dedi Eunhee. Bu
sözüne karşılık bir cevap almayı hiç bu kadar istememişti. Her şeyi çözen
şeydir bu iki kelime derlerdi, öyleyse şimdi de çözmeliydi.
-“Sen her bunu söylediğinde ben daha fazla korkuyorum.”
-“Bu nasıl olabilir? Ne için korkuyorsun?”
-“Yağmuru
sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiye açıyorsun, güneşi sevdiğini
söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, rüzgârı sevdiğini söylüyorsun
ama rüzgâr çıkınca pencereni kapatıyorsun. İşte, bunun için korkuyorum. Beni de
sevdiğini söylüyorsun.” (Shakespare)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder