Kyuhan artık biliyordu. Yun
tavsiye vermez, sadece doğru soruları sorardı. Bu yüzden Kyuhan artık ne
yapacağını biliyordu. Bu tür programlarla hep dalga geçerdi. Aradığında önce “Ben ne yapıyorum ya?” diye düşünmüştü. “Ne yapacağını bilmeyen bir insan değilim.
Kimseye akıl danışacak da değilim.”
Sabah kalkıp telefonuna
baktığında bir mesaj gördü, Eunhee konuşmak istiyordu. Kyuhan ancak işten sonra
buluşabileceklerini söyledi, hem onun da söylemek istedikleri vardı. Zaten Kyuhan’ın
konuşma metni çoktan hazırdı.
Her zamanki restorantta
buluştuklarında söze Eunhee başladı:
-“Ne anladığını çok merak
ediyorum.” Dedi. “Jocha-sshi.”
Kyuhan tereddüt etti, her zaman
söylediği “Jocha-sshi”lerden biri miydi yoksa dünkü yayınla bir ilgisi mi vardı
bu hitabın? Ama Music City çok dinlenen bir radyo değildi, gerçi Eunhee başlı
başına radyo dinlemezdi. Müzikle ya da başka herhangi bir sanatla ilgilenmezdi.
O akılcı biriydi, mantığıyla hareket ederdi. Kyuhan’ın onıunla birlikte olma
sebebi de buydu. Ama sonradan fark etmişti ki Eunhee de bir kadındı ve kadınlar
duygusal ilişkilerde hiç mantıklı olamıyordu. Zaten adı üstünde “duygusal
ilişki”ydi.
-“Neyi ne anladığımı?”
-“Dünkü davranışımdan…” Kyuhan
rahatladı, soruya cevap vermek yerine:
-“Seni dinliyorum Eunhee.”
Dedi. Yumuşak bir sesle:
-“Dün biraz saçma davrandım,
özür dilerim.” Diye konuştu o da.
-“Önemli değil.” Dedi Kyuhan
ama önemliydi, ilk değildi ve son da olmayacaktı.
-“Sen ne söyleyecektin?” diye
sordu Eunhee.
-“Be-ben mi?” Kyuhan’ın
söylecekleri hazırdı ama doğru anın bu olmadığını hissediyordu.
-“Kavga etmeyelim diyecektim.”
Diye yalan söyledi. Eunhee gülümsedi:
-“Haklısın, hayat bunun için
çok kısa.”
Eunheee, Kyuhan’ın cevabının
dürüst bir yanıt olmadığını biliyordu ama bir yandan da Kyuhan haklıydı.
Bilmedikleriyle daha mutlulardı.
Kyuhan eve gelir gelmez kendini
yatağa attı.
-“Ben ne yaptım böyle?” diye
sızlandı. Koskoca Park Kyu Han nasıl olur da içinden geçenleri bir kıza
söyleyemezdi? Yoksa Eunhee’ye karşı sandığından fazlasını mı hissediyordu?
Kalbini yokladı. Dün Yun ona sorduğunda demek istediğini anlamıştı, eğer
Eunhee’siz yaşamak onu çok da etkilemiyorsa onu sevmiyor demekti. Ve hayatında
bir “Eunhee”nin olmaması Kyuhan’a kötü bir şey gibi gelmemişti. Hatta bir sürü
şikayetten uzak, huzurlu bir hayattı. Onu seviyor olamazdı. Yoksa olabilir
miydi? Saate baktığında on olduğunu gördü, saat gelmişti, hemen radyoyu açtı.
Yun yine her zamanki jeneriği ile programın açılışını yapıyordu. Birkaç
şarkıdan sonra bugünün konusunun da “gelecek” olduğunu söyledi.
“Hepimizin geleceğe dair hayalleri ve planları var değil mi? Hadi bugün
onlardan bahsedelim. Ben gelecekte bir indie sanatçısı olarak daha fazla kişiye
hitap etmek istiyorum. Bunun için çalışıyorum ve kendi şarkılarımı yapmak için
bol bol müzik dinliyorum. Umarım hayallerimi gerçekleştirebilirim. Peki sizin
hayalleriniz ve planlarınız ne? Ya da şuandan başlayalım. Mutlu musunuz? Yapmak
istediğiniz şey bu mu? Bu hayat sizin, ne yapmak istiyorsanız onu yapın.”
Kyuhan düşündü. Kendisinin
hayalleri neydi? Eskiden pek çok hayali vardı ama şimdi hepsi önemini
kaybetmişti. Yapmak istediği şey ne, olmak istediği kişi kimdi?
“Platon’a sorarlar, insanın en garip bulduğunuz özelliği nedir diye…
Cevap verir, para kazanmak için sağlıklarını verirler, sonra sağlıklarını geri
kazanmak için para verirler. Küçükken hemen büyümek isterler, büyüyünce de
çocukluklarını özlerler. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar ama hiç yaşamamış gibi
ölürler…”
Kyuhan “Ne kadar da doğru…”
diye düşündü. Peki şimdi ne yapması gerekiyordu?
Hayatını gözden geçirdi. Küçük
bir çocukken astronot olmak istiyordu ama çocukluğunu pek fazla yaşayamamıştı,
dolayısıyla pek fazla hayal de kuramamıştı. Erken yaşta zekası keşfedilince
–IQ’su 132 çıkmıştı ve bu onu resmi değerlere göre bir dahi yapıyordu- diplomat
olan babası onun eğitimine daha da önem vermişti. Babasının ona olan düşkünlüğü
önceleri hoşuna gitse de daha sonra kardeşlerinin onu kıskanıp, ondan
uzaklaşmalarını neden olmuştu. Böylece Kyuhan tamamen yalnız kalmıştı.
Çocukluğunu üç kelimeyle özetlerdi: Arkadaşsız, kardeşsiz ve annesiz.
Normal yaşıtlarından üç sene
önce üniversite sınavına girmiş, on dokuz yaşında hukuk fakültesinden mezun
olmuştu. Babasının desteğiyle önemli kişilerin yanında tecrübe kazandıktan
sonra yirmi dört yaşında küçük de olsa kendi özel hukuk şirketini kurmuştu.
Şimdi yirmi altı yaşında olan Kyuhan zorlu davaların altından kalkmış,
çevresinde ünlü bir avukattı. Bütün bu göz kamaştırıcı kariyerinin ona
getirdiği şey stres, uykusuzluk ve ne yapacağını bilmediği paralardı.
Fiziksel olarak da gelişmişliği
ona üniversitede kolaylık sağlamıştı. İlk kız arkadaşını burada edinmişti ve
kızın onun yaşından haberi bile olmamıştı. Ardında pek çok kızla birlikte olmuş
ama hiçbirine aşık olmamıştı. Hem zaten böyle duygular ona göre değildi. Kendisini
seven bir annesi, onu koruyan bir kardeşi ya da her zaman yanında olan bir
arkadaşı yoktu. O nasıl başka birine bağlanabilirdi ki?
Eunhee’yi şirketini ilk kurduğu
zaman stajyer olarak yanına almıştı. Aslında onları yakınlaştıran aynı yaşta
olmalarıydı. İkisi de birbirinin zeka ve mantığından etkilenmişti. Zamanla
Eunhee Kyuhan’a daha çok bağlansa da Kyuhan için Eunhee sadece Eunhee idi. Bu
kadar uzun süre birlikte olmaları bile bir mucizeydi. Zaten Kyuhan sadece sorun
çıkmasın diye sessiz kalırdı.
Peki asıl konuya geri dönerse…
Kyuhan hayatının geri kalanında ne yapacaktı? Uzun uzun düşündü, ölçüp biçti.
Bu sırada radyoda You’re Bad, One Minute Back, Maybe Tomorrow, Cafe çaldı. Kyuhan her
şeyi sistematik hale getirdiğinde Hello&Goodbye çalıyordu.
Öncelikle Eunhee’den ayrılmak
istiyordu. Sonra da liseden beri en büyük hobisi olduğu halde artık
ilgilenmediği şeye, resime ağırlık verecekti. Önce buna zamanının olmadığını
söylemişti kendine ama sonra fark etti ki istese muhakkak zaman bulabilirdi.
Uzun zamandır kitap da okumuyordu, hayret! Halbuki hiç arkadaşının olmadığı
zamanlarda bu dünyadan uzaklaşmak için sürekli kitap okurdu. Ne çok şey
değişmişti böyle hayatında… Ne zaman bu kadar işkolik olmuştu? Evet evet, ne
işe ne de başka birine… Artık kendine vakit ayırma zamanı gelmişti.
Radyoyu ikinci kez ararken bu
sefer kendinden daha emindi.
-“Merhaba, hatta dün arayan Jocha-sshi var. Nasılsınız?”
-“İyiyim, sağ olun, siz?”
-“Ben de iyiyim, siz arayınca daha iyi olduk, dün bizi
endişelendirmiştiniz.”
“Ben mi?” Diye düşündü Kyuhan.
-“Bunun için üzgünüm. Siz çok yardımcı oldunuz. Ne yapmam gerektiğini
anladım.”
-“Peki yapabildiniz mi?”
-“Henüz değil ama yapacağım. Ben teşekkür etmek için aradım.”
-“Ne için?”
-“Bana neden sürekli mutsuz ve yorgun hissettiğimi anlattınız.”
-“Peki… Neden?”
-“ Hiç hayalim olmadığı için… Sanırım kendi istediğim şeyleri değil
toplumun istediği-ya da dayattığı mı demeliyim?- şeyleri yaptığım için böyleydim. Ama şimdi ne
yapacağımı biliyorum, kendime daha fazla vakit ayıracak ve daha fazla hayal
kuracağım.”
-“Ve duygularınıza daha fazla değer verin bayım. Üzülün, sevinin,
kızın, umut edin, mutlu olun, acı çekin, ağlayın… Her duyguyu dolu dolu
yaşayın. İnsan olduğunuzu iliklerinize kadar hissedin. İncinmekten korkmayın
çünkü sadece insan olanlar incinebilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder