Sevimli çocuklar yahu ^^ |
Not: Bu hikayenin ana senaryosu Tasty’nin
“Day’n Night” klibine ait. Bu yüzden hikayenin adını başka bir şey koymak istemedim. Bu benim klipten yola çıkarak yazdığım ilk hikaye. Daryong ve Soryong ikizlerin gerçek isimleri. Daeryeong'un ismi uzun geliyordu, iki harf attım Daryong yaptım :D Hikaye Soryong tarafından anlatılıyor. Klipte biraz geri planda kalması anlatıcı olarak onu seçmeme neden
oldu.
Tek
bölüm olduğu için üslup pek parlak olmadı bence. Genelde Çehov tarzı yazmayı
tercih ederim ama bu biraz Maupassant oldu. Her neyse, umarım seversiniz.^^
GÜN VE GECE
“Bazılarına göre
aşk anlaşılmaz biçimde gelip geçicidir.
Bazılarına göreyse aşk kayıptır. Ama
aşk bulunabilir.
O gece için olsa bile.”
-The Holiday 2006-
Birinci gün.
İkinci gün.
Altıncı gün.
Üçüncü hafta.
Sekizinci ay.
Sekizinci ay.
Sadece o değildi bekleyen, ben
de yolunu gözlüyordum. Elbette eninde sonunda dönecekti, aradığı sevgiyi başka
nerede bulabilirdi? Sözde abimin sıcak kucağına geri geleceği en başından beri
belliydi. Bizim beklemediğimiz şey dönenin eski Jina olmayışıydı.
Umursamaz görünmek ikisi için de çok önemliydi.
Gerçekler apaçık ortadayken onlardaki bu tavırları davranış bozukluğuna
yoruyordum ben. Ama Jina ne yaparsa yapsın, Daryong’a olan zaafı aynıydı.
Hoşuna gitsin veya gitmesin, ona delicesine bağlıydı. Defalarca terk etmişti
ama her defasında dönüşü bir öncekinden güçlü olmuştu. Ne var ki en sonuncusu
farklı olmuştu, en kötü ve en uzun süreli ayrılıktı ikisi için de. Bu zaman
zarfında sadece Jina değil, ikisi de değişmişti aslında. Yerinde sayan tek kişi
bendim. Her zamanki gibi.
Aslında
Daryong benim ikizim, benden sadece beş dakika önce doğmuş. Ama bu onun abi
gibi davranması için yeterliydi. Eskiden abi olmak sevmek ve korumak anlamına
gelirdi. Ve her şey yolunda giderdi. Ama liseden beri bunu ona verilen emir
hakkıymış gibi kullanıyor. Ben ise onun kardeşiyim, kölesi değil. Nedenler
değişse de sürekli aynı şekilde kavga ediyoruz. Bütün bunların, yani onu
değiştirip böyle biri olmasının suçlusu Jina. İkimiz de hatta üçümüz de bunu
iyi biliyoruz, o ne zaman Daryong’un dolayısıyla benim de hayatıma girdi, o
zaman her şey mahvoldu.
Ben sessiz sakin, içine kapanık, çekingen, sevimli olandım. Daryong karizmatik ve doğuştan lider olandı. Belki gerçekten öyleydik belki de toplumun bizi şekillendirmesine izin vermiştik. Ne fark eder! Artık değişemeyecek kadar büyümüştük. Daha doğrusu ben öyle sanmıştım.
Daryong önceden daha anlayışlı biriydi. Ama
her zaman biraz fazla hareketli olmuş ve zaman zaman başına bela açmıştı. Sırf
ona benziyor oluşum yüzünden kaç kere Daryong yerine dayak yedim. Yine de
sesimi çıkarmadım. O benim ailem, kardeşim, en iyi arkadaşımdı. Ben de onun
için öyleydim. Sonra birden küçük bir fahişe ortaya çıktı, Daryong’u baştan
çıkardı ve ona istediğini yaptırdı. Konuşmak isteyince kıskançlıkla suçlandım.
Ben de en sonunda sustum, onları kendi hallerine bırakıp köşeme çekildim.
O gün Daryong kafeye benden
sonra inmişti, her zamanki gibi. Üstünkörü tezgahı sildikten sonra kepenkleri
kaldırmaya gitti. Önce gözüne bir çift kadın bacağı ilişti ardından… Karşısında
Jina vardı. Onu bir saniye görmek yetmişti Daryong’a. Belli etmese de biliyordum
onu kabul edeceğini. Anıların aklına uçuştuğunu tahmin etmek zor değildi.
Üzerinde ona hiç yakışmayan
beyaz bir kürk vardı. Aptalca sırıttıktan sonra Daryong’un beline sarıldı,
sarhoş olduğu her halinden belliydi. Suratı asılan Daryong yavaşça itti onu.
Jina sallanarak masaya oturdu, karşısına da o. İkisinin önüne de bir çay koyup,
dolaba yaslandım. Ne olacağını biliyordum, benim için film seyretmek gibiydi
onları izlemek.
-“Ne demeye geldin buraya? Burası artık sen istediğin zaman
sana ev olacak bir yer değil, ben de artık senin her istediğini yapacak biri
değilim.”
Şimdi intikam alıyordu
Daryong. Jina onu terk ettiğinde çok acı çekmişti. Hiçbir şey olmamış gibi
davranacağını sanıyorsa çok yanılıyordu. Bu sözler üzerine sesini de
çıkarmamıştı, çıkaramamıştı zaten. Daryong masadan kalktı, dışarı çıktı. Şimdi
odada yalnız ikimiz vardık.
-“Sen ne dersin bu işe?” diye sordu Jina. Omuz silktim.
-“Onun haklı olduğunu biliyorsun.” Dedim.
-“Onun tarafını mı tutuyorsun yani?” diye sordu.
-“Senin tarafını tutacak değilim ya… Şimdi o haklı ama
seni de hala seviyor.” Jina bir kahkaha attı:
-“Hahah… Çocuk… Bana bilmediğim bir şey söyle.”
Dişlerimin arasından tısladım:
-“Senden nefret ediyorum.”
Gözlerime baktı:
-“Ve beni seviyorsun.”
Cevap vermedim. İkimiz de bunun da doğru olduğunu
biliyorduk ne de olsa.
***
Evet, en başından beri onun kötü bir kız olduğunu biliyordum.
Ama ben onu böyle masumca severken onun fahişenin teki olması kimin umurundaydı
ki? Sonuçta o beni hiçbir zaman sevmeyecekti. Ya severse diye de düşünmüyordum
hiç. Kalbini kim bilir kaç kişiye satmıştı, bana kalmazdı. Alt tarafı “aşk”tı
benimkisi, bir gün geçecekti. Ve ona güvenmek bu hayatta yapacağım en son
şeydi. Keşke Daryong da bunu anlayabilseydi…
Ne garip! Bir insana vazgeçilmez
olduğunu hissettirdiğinizde ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz. (Sigmund Freud)
İşte Daryong bu hataya düşmüştü.
Ama değiştiklerini söyledim
ya, şimdi abim de onun ne haltlar yediğini iyi biliyordu. Bizimle kalmasına
izin vermişti ama geceleri eve dönüp dönmemesi hakkında tek kelime etmiyordu.
Umursamadığını söylüyordu ama biliyordum içi içini yiyordu. Eskiden biraz
gecikecek olsa sokaklara düşer, saatlerce onu arardı. Şimdi ise arkasını dönüp
yatıyor ama biliyordum ki uyuyamıyordu. Bir erkek sevdiği kadın başka
kollardayken nasıl uyuyabilir?
Sonra
Jina gecenin bir vakti döndüğünde yine sarhoş olurdu. Sağı solu dağıtır, yardım
etmeye çalışan Daryong’u iter, en olmadık yerde sızardı. Bense hiçbir şey
yapmadan, uzaktan izlemeye devam ederdim. Sonra Jina uyuyakalınca Daryong yine
dayanamaz, üzerine bir şey örterdi. Jina gözlerini açınca yanı başında Daryong’u
görür, gülerdi. O kadar acımasızdı ki… Daryong onu unutmak için ne kadar
çabalarsa çabalasın… Bir türlü rahat
bırakmıyordu. Ona acı çektirmekten zevk alıyordu resmen ve Daryong da bunu
yapmasına izin veriyordu.
Bir
gün aniden iyi kız havalarına girdi. Kibar, anlayışlı, sevimli, masum bir kız
gibi davranmaya başladı. Kafeye gelen müşterilere hizmet etmeye, sağı solu
temizlemeye falan. Daryong’un gözünü öylesine hızlı bir şekilde boyamıştı ki
yeniden, insan birinin bu kadar aptal olmasının imkansız olduğunu düşünürdü.
Aşk Daryong’u öylesine yanlış bir yola düşürmüştü ki, o yolda doğru Jina’ydı.
Jina
sağda solda sürtmekten vazgeçince üçümüz birlikte takılmaya başlamıştık.
Aslında bir yanım bundan nefret ediyordu ama her şeye rağmen orada Jina vardı. –Ne kadar saçma değil mi? Ondan bir yandan
delicesine nefret ediyordum, diğer yandan de aşıktım.- Öylesine ısrar
ediyordu ki hayır diyemiyordum. Hem Jina yanındayken Daryong daha iyi biri
olurdu. Onu öyle görmek bu ufak gezintilere katılmamın diğer sebebiydi. Ama ben
onlara göre sıkıcıydım, her zaman öyle olmuştum. Eskiden beri onlar
partilerde ot içip, kendilerinden geçerken –onlara
göre eğlence buydu çünkü- ben evde kalıp film izlerdim. Zorla götürdükleri
zaman bir masaya çöker, sesimi çıkarmadan içerdim. O kadar içmelerine rağmen
ikisi de benden daha dayanıksızdı. Böylece her günün sonunda onları eve yine
ben götürürdüm.
Kısacası, yanlarındaydım çünkü bana ihtiyaçları vardı.
Kısacası, yanlarındaydım çünkü bana ihtiyaçları vardı.
***
Ilık
bir yaz akşamı kafeye geldiğimde içeride yalnız Jina vardı. Daryong’un nerede
olduğunu sorunca omuz silkti. Sonra gülümsedi, o yalancı, baştan çıkarıcı
gülüşlerinden biriydi. Arkamı dönüp oradan uzaklaşmak istedim, onunla yalnız
kalmak beni korkutuyordu. Birden kolumu tuttu:
-“Biraz konuşalım.” Dedi. Arka tarafa geçtik. Ellerimi
cebime koydum.
-“Ne istiyorsun?” diye sordum. Gömleği omzundan aşağı
kaymıştı. Ağır hareketler elini önce göğsüme, ardından omzuma koyduktan sonra
beni gidecek yerim kalmayıncaya kadar itti. Yüzünü yüzüme yaklaştırınca
gözlerimi kapadım. Böyle şeylere alışık değildim. Birkaç saniye nefesini
suratımda hissettim. Sonra usulca geri çekildi ve elindeki yeşil elmayı havaya
atıp tutarak gitti. Arkasından bakakaldım. Hem rahatlık hem de hayal kırıklığı
idi.
Ona olan zaafımdan nefret
ediyordum. Ondan daha fazla ona zaafım olduğunu onun da bilmesinden nefret
ediyordum.
Ardı sıra gelen günlerde her
şey aynı şekilde devam etti. Sürekli ikimize de sarılır, baştan çıkarıcı
biçimde gülerdi. Peki benden ne istiyordu? Hemen açıklayayım, onu sevmeme
rağmen bana ne zaman yaklaşmaya kalksa ondan kaçıyor oluşum. Bir yanımın ondan
nefret ediyor oluşu. Bu yüzden onun ilgisini çekiyordum. Ama ona arkamı
dönmekten yorulmuştum. Ben Daryong değildim, artık bunu anlaması gerekliydi.
Neden ikimizi birden istiyordu ki? Daryong ona yetmiyor muydu? Ya da ona
yetmeyen hayatında tek erkek olmasıydı. (!)
Yine o ufak gezintilerden
birindeydik. Ara sokakların birinde, Jina ortamızdayken, Daryong’la
şakalaşıyorduk. Sonra dört iri yarı adam yolumuzu kestiler. Bu adamları daha
önce görmüştüm. Daryong kafede yokken gelmiş, Jina ile kavga etmişlerdi. Hemen
gitmezlerse polis çağırmakla tehdit etmiştim. Şimdi ise ne olacağını çok iyi
biliyordum. Jina sadece bir saniye için tereddüt etti; Daryong’tan tarafa
başını çevirdi ama sonra dümdüz ilerlemeye başladı. Hızlı adımlarla yürüyüp, yolu
kesen adamları geçti.
Dayak yemeye alışıktım, olacağı
varsa olsundu, Daryong’dan önce ileriye ben atıldım ve böylece dayak yemeye de ben
önce başlamış oldum. İlk doğan Daryong olmuştu ama doğduktan sonra aceleci
davranan bendim. İlk ben yürümüştüm mesela, okumayı ilk ben öğrenmiş, futbol
takımına ilk ben seçilmiştim. Jina’ya ilk aşık olan da bendim mesela. Ama bütün
bunlar kimin umurundaydı ki? En azında o adamların değildi. Çünkü benim ardımdan
Daryong’a saldırdılar. Jina arabaya bindi. Ve sonra ondan beklemediğim bir şey
yaptı, arkasına baktı. Yerde yatan Daryong’a… Ve sonra gitti.
***
***
Ayağa kalkamayacağımız kadar
dayak yediğimizden emin olduktan sonra bizi bıraktılar. Acı içinde kıvranırken
birden gülmeye başladım, sonra kahkahalar atmaya…
-“Neden gülüyorum biliyor musun?” diye sordum
kahkahalarımın arasında. Kaburga kemiklerimden biri ezilmişti o yüzden gülmek
canımı çok yakıyordu. Ama kendimi tutamıyordum.
-“Çünkü…” diye devam ettim. “Sen bunu hak ediyorsun.
Hatırla... Çocukken birbirimize söz vermiştik, birlikte doğmuştuk, birlikte ölecektik.
Onun sonsuza dek seninle kalacağını sanıyordun değil mi? Salak… Hala anlamadın mı?
Senin benden başka kimsen yok.”
Hatırla... Çocukken birbirimize söz vermiştik, birlikte doğmuştuk, birlikte ölecektik.
Onun sonsuza dek seninle kalacağını sanıyordun değil mi? Salak… Hala anlamadın mı?
Senin benden başka kimsen yok.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder