11 Aralık 2013 Çarşamba

Saturday Night Love -11.Bölüm-







-Alo?
-Nasılsın?
-Her zaman ki gibi... Bir şey mi oldu?
-Hayır. Sesini... özledim sadece.

***

Sabah bir telefon mesajı ile uyandım. "Ben Jiyoung. Hemen uyan ve şu telefonu aç! EXO ile özel performans sergileyeceksin SM Town'da!" Başta homurdanarak kalktığımda daha mesajın sonuna gelmemişti Jiyoung. EXO ismini duyunca olduğum yerde kaldım. Woollim'in dağıtıcı SM olabilirdi, hatta şirketi mali yönden ele geçirmiş de olabilirlerdi, SM TOWN'a sanatçılarını yolluyor olabilirdi... Ama daha fazla SM ile işim olsun istemiyordum. La Dolce Vita'nın dağılışında, diğerlerine pek yansıtmasam da başım belaya girmişti Luise'in firarından sonra. Bir daha o dangalak heriflerin suratlarını görmek istemiyordum işin aslı. Giyinip SM'e gitmek için hazırlandıktan sonra pek benimle irtibata geçmeyen menajerim Jiyoung'u aradım: "Yoldayım, 30 dakikaya binanın önündeyim." 

SM'in fazla pembe binasının önüne vardığımda, Jiyoung beni dışarıda bekliyordu. "Akşam Show Me The Money'ye katılacağım. Uzun sürecek mi bu iş?" diyerek nazlanarak başlattım konuşmamızı. "Uzun sürmez. Şuan EXO üyeleri ve menajerler yukarıda. Çocukların zaten ayda bir boş günleri oluyor, onu da burada harcayacaklar performans eşleşmeleri için." "Ben mi söyledim onlara buraya gelmelerini Jiyoung-hyong?!" Bilmem kaçıncı odalardan birine girdik binada. La Dolce Vita'nın seçildiği odaydı sanırım burası... Kaç yıl olmuştu. İki mi? Üç mü? Nostaljinin koynundan beni alan SM görevlisi kadının sesi oldu. İçeride ünlü SM prodüktörü Kenzie ile Hyuk Shin vardı, klasik toplantı masalarının baş kısmındaydılar. 5 koltuk f(x) için, 12 koltuk EXO için, bir tanesi de benim için ayrılmıştı. Hyuk Shin beni görünce gülümseyip göz kırptı. Bu dostça tavrına gülümseyerek karşılık verdim, yerime geçtim. Çok geçmeden f(x) üyeleri birer birer geldi. Luna ve Amber ile La Dolce Vita'nın dağılışından bu yana görüşememiştim. Onları görünce toplantıymış aldırmadan mutlulukla "Sunyoung! Amber!" diye bağırdım. "Nera!" Selamlaşma törenimizden sonra kendileri için ayrılmış koltuklara, karşıma geçtiler. Onlar oturur oturmaz içeri Victoria, Krystal ve Sulli girdi. Victoria beni görür görmez "Luise nasıl?" diye sordu. Hastalığını soruyordu... "İyi, çok iyi." diye cevapladım. Sulli benden tarafa bakmadan, ukalaca bir tavırla yanımdan geçti. En son, geçen yıl bana karşı takındığı şımarık tavırlarına gerekli cevabı verdiğimden olsa gerekti bu. Krystal'dansa ufak bir selam aldım. Bir süre Luna ve Amber'la lafladıktan sonra, SM'de çaylaklık zamanlarından tanıdığım arkadaşlarım Sehun ve Chanyeol içeri girdiler. Birbirimizi uzun süredir birbirini tanımanın getirdiği samimiyetle selamladıktan sonra, diğerlerinin gelmesiyle tamı tamına 20 kişi toplantı salonundaydık. Kenzie söze başladı, "SM Town için yeni bir alt grup oluşturma planımız var sahne için. Vokaller, dansçılar ve rapçiler olarak ayrılacaksınız. Mesela Luna, D.O, Chen, Baekhyun bir grup, Lay, Victoria, Kai, Krystal bir grup, Nera, Kris, Tao ve Chanyeol bir grup gibi. Şimdi. Hyuk Shin ve ben iki vokal grubu düşünüyoruz. İlk grubu R&B'ye yatkın yapacağız. Bu grup için düşündüğümüz isimler, Luna, D.O, Baekhyun ve Suho. İkinci grup orta tempolu bir ballad söyleyecek. Düşündüğümüz isimler; Chen, Xiumin ve Krystal. Üçüncü grup dans ekibimiz. Şarkı söylemeyeceksiniz, sadece dans. Koreografların düşündüğü isimler; Lay, Luhan, Kai, Sulli ve Victoria. Dördüncü grup da SM'de rap yapabilen kimselerin olduğunu göstermek için oluşturuldu. İsimler; Amber, Nera, Kris, Tao, Chanyeol ve Sehun. İtirazı olan var mı?"

***

İtirazı olan yoktu ve biz SM Town için çalışmalara başlamıştık. Bir gün provalardan sonra Henry ile karşılaşmamdan sonra -bana zilyonuncu kez Luise'i sormuştu, Seul'de olduğunu öğrenmişti anlaşılan - Yangchon'da, bilindik olmayan bir pub olan RUFXX'da, Suho ile karşılaştım. Masalardan birinde iki kişiyle oldukça eğlenceli görünen bir konuşmanın ortasındaydı. Bölmek istemediğimden yanına gitmemiştim ama o beni oturduğum masada fark etmişti bile. Masamın üzerine düşen bir gölge ile başımı kaldırım. Onu daha önce fark etmemiş gibi "Suho! Ne işin var burada?!" dedim. "Arkadaşlarımla buluştum. Sen de katılsana bizlere." diyerek itiraz etmeme fırsat bırakmadan kolumdan çekiştirmeye başlamıştı bile. Göz açıp kapayıncaya kadar onların masasındaydım. "Nera, bu Himchan. B.A.P'den, üniversiteden arkadaşım aynı zamanda. Bu da Yongguk. Yine B.A.P'den." İkisini de tanıyordum ve B.A.P'nin büyük bir hayranıydım ama fiyakamı bozmamak için bozuntuya vermedim. Akabinde de garson masamıza geldi. Üçü de bira söylerken ben kivili çayı tercih ettim. Suho şaşırmıştı. Şakayla karışık sordu: "İlk defa alkol almadığını görüyorum Nera?", "Halim yok." diye yanıtladım onu. "Kenzie denilen kadının tek bildiği pop gibime geliyor... Anlaşamıyorum onunla. Şarkımı kendim yapmalıyım. Madem bir grubuz biz yapmalıyız. Hem, Suho, ben SM'den bile değilim!" Ağlar gibi yaptım. Suho, Himchan ve Yongguk'u işaret ederek, "Sen yine iyisin. Üçümüzün neredeyse hiç boş zamanı yok. Değil mi?" dedi. Himchan ve Yongguk başlarıyla onayladılar. Ve biz geç saate kadar sohbetimize devam ettik.

Gece, eski arkadaşlarımdan Hyojin ya da idol mahlasıyla LE, beni aradı.

-N'aber?
-Yorgun. 
-Al benden de o kadar. Uzun zamandır arayamadım, özet geç şu iki haftayı bana.
-SM Town'da rap alt-grubu olarak sahne alacağım, ciddi anlamda hiç istemiyorum. Az önce de Suho'nun arkadaşlarıyla buluşmamdan döndüm. Aslında buluşmadık, karşılaştık da, anladın işte...
-Kim miş o arkadaşlar?
-B.A.P'den Himchan ile Yongguk!
Sesimdeki neşeyi fark etmişti.
-Hadi canım...
Benim neşemin aksine sesindeki ilgi bir anda gitmişti.
-Bir şey var.
-Yok.
-Var.
-Yok.
-Benimle inatlaşamazsın, bunu biliyorsun değil mi?
-Tamam, var.
-Ne?
-Hani şu, Every Night zamanları vardı ya bizim grubun... Hatta B.A.P'nin de Rain Sound'u bizim şarkımıza çok benzediğinden gündemde kalmıştık.
-Eee?
-Sana anlatmıştım bu şarkıyı neden yazdığımı... Yazdan kalma bir telefon konuşmasıyla ilgili demiştim. Sende B.A.P'nin Voice Message şarkısını anımsatıp takılmışt...
-OHA!
Sözünü kesmiştim çünkü neler döndüğünü anlamıştım.
-Yongguk değil mi?
-Evet.
Ufak bir küfürü kaçırdım ağzımdan. 
-Yardımına ihtiyacım var Nera. Yongguk'u çok özlüyorum... Ama gururumdan arayamıyorum bile. Sen bir şekilde onunla karşılaşmama vesile olsan?
-Tamam. Bana bırak.

***

Hyojin'in isteği ve benim Yongguk'la tam bir kafa dengi çıkmam üzerine, Yongguk'la "buddy" modunda takılmaya başlamıştık. Amacım, bir ara ikisine de aynı yeri verip buluşmayı önerip, gelmemekti. Ben yeni arkadaşlar edine durayım, o akşam Luise beni arayıp buluşalım demişti. Suho, Hyun Shik, Luise ve Ben, saat 21'de Shiru'nun evindeydik. Bir süre sonra ben çakırkeyifliğin de ötesine geçip sarhoş olmuştum. Suho'da bana katılmıştı ve inanılmaz eğleniyorduk. Biz kafayı bulurken nelerin yaşandığını Shiru bana anlattığında az kalsın kalp krizi geçirecektim. Baş ağrımı atlatır atlatmaz Luise'in yanında buldum kendimi.

 -“Senin ağzından duymadan inanmam mümkün değildi zaten.” Dedim. “Bizim manyak Luise, sap gibi birine âşık olamaz.”
-“Bir ben mi onun sap olduğunu anlamadım yani?” diye sordu kıkırdayarak.
-“İnsanları olduğu kişi gibi değil de kafandaki kişi gibi sanıyorsun.”
-“Bak bunda çok haklısın işte.”
-“Sana bir vereyim mi?” diye sordum gülerek. Başıyla onayladı ama kesin bir muziplik yapacaktı.
-“Bunu duyduğumda aklıma ilk gelen şey Henry hyung oldu, hak etmiştin.”
-“Nera-ah! Ben ona öyle mi yapmıştım? Ben ondan karşılık veremeyeceğim için defalarca özür diledim ve bir kez bile ‘sevdiğini sanıyorsun’ demedim. Kimse kimsenin duygularını yargılayamaz çünkü. Eğer bu yargılamaya açık bir şey olsaydı “duygu”lar kişiye özel olmazdı.”
-“Tamam tamam, hemen kızma. Ama çok üzdün, bunu da inkâr etme.”
-“Keşke yapabileceğim bir şey olsaydı… Ama en azından dürüstçe davrandım ben.”
-“Biliyorum. Yine d geçen SM’e gittiğimde yine seni sordu. Seul’da olduğunu öğrenmiş.”
-“Geri döndü deseydin…”
-“Beni yalanları alet etme.” Dedim gülerek. Sızlandı.
-“Ne yani? Beni böyle görsün de üzülsün mü istiyorsun?” diye sordu. “Neyse…” diye ekledi elini havada sallayarak. Şimdi asıl heyecan verici konuya gelmenin vaktiydi:
- “Asıl haberler sende… Yongguk’la aranızda ne var?”
- "Ne olabilir sence? Hyojin'e yarım ediyorum. Ama... Yongguk sağlam çocuk."

***

Cuma günü Luise beni aradı: 
-"TVXQ KONSERİNE GİDİYORUUZ!"
-"Ne? Nereden buldun bileti? Tükenmemiş miydi abi o biletler?!"
-"Henry..."
-"Seni kötü kadın!" 

Cumartesi günü olacak konsere yanımda Yongguk'ta gelmişti. En sonunda çocuksu oyunlardansa Hyojin konusunu açıklığa kavuşturacaktım. Fakat önce Luise'i görmem, gerginliğimi atmam gerekiyordu. Bir süre onu bekledikten sonra, konser alanına geldiğinde, bana göz kırpıp, sinsice yanımdan Suho'yu da alarak geçti. Bu randevu falan değildi ki! Hepten gerilmiştim şimdi. Konser alanının önüne doğru yavaş yavaş yürümeye başladık. 

-"Anlatacak mısın artık Nabi-ah, ne anlatacaksan." ("Nabi" bana taktığı lakaptı. Anı yaşama merakımdan ötürü, gönderme yaparak "kelebek" diyordu bana.)
-"Kolay değil ki bunu söylemek... Hem, kendimi kötü hissediyorum. Bir şeye burnumu sokmuş gibiyim. Keşke en başından kabul etmeseydim!"
-"Nedir seni bu kadar geren?"
-"Söylüyorum... Sakın yanlış anlama olur mu? Amacım aranıza girmek değildi. Hyojin seninle buluşmak istiyor." 
Bir çırpıda söyleyivermiştim. Yüzüm kızarmıştı. Derin bir nefes aldığını duydum. Telefonunu çıkardı, kulaklıklarını kulağıma taktı. 
-"Dinle şunu." 

"You are my pleasure
I feel like a little kid
Trying not to think about you
Only 10 minutes at the longest
...

You’re one butterfly
Butterfly effect in the flower garden
In your little smile
There’s a big storm in my heart
Keep running away
Fly away"*


-"Üzerinde çalıştığım bir şarkı."

Kulaklıklarımı çıkarmıştım. Boş gözlerle Yongguk'a bakıyordum. Afallamıştım, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ve Hyojin'e ihanet etmiş gibi hissediyordum. 

-"Nabi... Sana tek bir şey soracağım... Uyumadan önce hiç, kendime yer buluyor muyum aklında?"

Daha önce hiç üzerinde düşünmemiştim bunun. Ama doğrusu son bir haftadır uyumadan önce Yongguk'u düşündüğüm oluyordu. Çok sık oluyordu. Her gece oluyordu. Öyle ki rüyamda da kendine başrol kapıyordu. 

-"Bana baktığında gözlerinde ışık görüyorum Nabi-ah, tıpkı benim sana bakışlarım da olduğu gibi..."

Haklıydı çünkü ona değer veriyordum. Ama bu değer verişim sadece arkadaşça mıydı yoksa aşkın ta kendisi miydi üzerinde düşünmem gerekiyordu. Hem düşünsem bile ne olacaktı ki, Hyojin'e ihanet edemezdim.


Tek söylediğim bu olmuştu. Üstüne de Henry ve Luise yanımıza gelmişti. Yongguk nezaketinden konserden ayrılmadı ama gece boyunca tek kelime etmedik. Konser bittikten sonra oyalanmadan çıktım. Luise, Henry ve Suho kulise girmişlerdi. Yongguk'da arkamdaydı. Bir süre sonra yanıma geldi. "Unut bu geceyi Nera." Gülümsüyordu ve bana Nera demişti. Nabi'ye ne olmuştu?! Kırılmış hissediyordum. Çıkışa varmıştık bile. "İyi geceler Yongguk-hyong." 

***

İlk ve ikinci yıldızın Türkçe çevirisi (GD'nin R.O.D şarkısının bir kısmı)

Sen benim neşemsin,
Küçük bir çocuk gibiyim tıpkı
Seni her düşünmemeye çalıştığımda,
10 dakika dayanabiliyorum en fazla

Sen tek kelebeksin,
Şeker diyarında, kelebek etkisisin
Küçük bir tebessümünde
Kalbimdeki fırtına gizli
Kaçmaya devam et,
Uzaklara uçmaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder