11 Eylül 2013 Çarşamba

Gümüş Renginde Bir Deniz - 2. Bölüm

Dikkat: Çok da aşırıya kaçmamaya çalıştım ama smut (cinsel içerik) içeriyor gençler. Ben uyarımı yapayım da. :D

Not: Doğu Denizi, Donghae demek. Ficin bu bölümünde geçiyor da. :') Eunhyuk da "gümüş" demek. Ficin adının nereden geldiği açık yani. :D

 
Ben bu gifi çok seviyorum ama! *-*
***
İkili yıpranmış kaldırım taşlarında el ele ilerlerken, gökyüzündeki bulutlar iyice grileşmişti. İkisi de bir anda gelen bu bulutlara şaşırmıştı. Az sonra şiddetli bir yağmurun bastırmasını tahmin etmek güç olmasa da ikisi de geri dönmeye niyetli değildi. Özellikle de Donghae... Ne olursa olsun bu gün ona duygularını açacaktı. Yıllardır sanki Hyuk'tan çok büyük bir sır gizliyormuş gibi hissetmekten bıkmıştı. Hoş, gizlemiyor muydu sanki? Bundan daha büyük ne gibi bir sır olabilirdi ki?

Eunhyuk, Donghae'nin onun elini tutmasını başta garipsese de bundan rahatsız olmamıştı. Belki de hoşnut bile olabilirdi... Zaten bu el ele tutuşmanın altında bir şeyler aramayı aklına bile getirmiyordu. Birbirlerini yıllardır tanıdıklarından ve dahası çok da yakın olduklarından aklına getirmesi bile onun için başlı başına bir utanç kaynağıydı.

Soğuk parmaklarını Donghae'nin sıcacık elinde hissetmek ona garip bir şekilde güven veriyordu. Zaten Donghae'den birkaç ay büyük olmasına rağmen hiçbir zaman ağabey rolünü üstlenen Eunhyuk olmamıştı. Hyuk, her zaman Donghae'nin yaşından olgun davrandığını düşünürdü. Hyuk da her zaman yaşına göre daha çocuksuydu. Böylesine büyük bir zıtlığa rağmen bu kadar yakın olmaları, zaman zaman ikisini de hayrete düşürürdü.

Donghae, arada bir gözlerini Eunhyuk'a çevirip ruh halini anlamaya çalışıyordu. Sabahın köründe onu bilmediği bir yere götürüyor olmasına rağmen Hyuk, mutlu gözüküyordu. Yine yüzünü o büyüleyici gülümsemesi kaplıyordu. Kim bilir? Belki de onu Donghae için çekici kılan şey bu gülümsemeydi...

Eunhyuk da yürürken bir yandan Donghae'yi izliyordu. Büyüleyici ve belki de derin anlamlar taşıyan gözleri, belli belirsiz göz kapakları, incecik ve kırmızımsı üst dudağı, soğuktan pembeleşmiş yanakları, bembeyaz boynu... Donghae o kadar göz alıcıydı ki, kızların neden onu beğendiğini bir kez daha anlamıştı. Kendisi de erkek olmasına rağmen ona aşık olmasına engel olamamıştı. Gerçi henüz kendisi bile bunun aşk olduğunu kabul etmiyor, belki de edemiyordu. En yakın arkadaşına aşık biri, hem de bir erkek! Bir yanı "Olacak iş mi bu?!" derken, diğer yanı da "Neden olmasın ki?" diyordu. 

Pekâlâ bir kız bir erkeğe aşık olabiliyorsa, bir erkek de bir erkeğe aşık olabilirdi. Bunda garip olan neydi? Onun mantığında aşk ve evlilik, illâ soyun devamlılığını sağlamak zorunda değildi. Evlenmeyi çocuk sahibi olmak için değil, sevdiği insanla olmak için istiyordu. Belki de normal olanı da buydu... Fakat neden herkes onun gibi düşünmüyordu? Neden eşcinsellik iğrenç bir şey olsundu? Neden hepimiz karşı cinsten hoşlanmalıydık? Bu sorular zihninde yankılanıp duruyordu...

Acaba Donghae de mi eşcinselliği iğrenç bulanlardandı? Muhtemelen... Hiç bu konu hakkında konuşmamışlardı. Hoş, konu nasıl olacak da eşcinselliğe varacaktı ki? Pat diye sorması onu kuşkulandırırdı. En iyisi hiç ses çıkarmamaktı. Zaten Donghae bir şekilde bunu öğrenecek olsa kendisinden hızla uzaklaşacağından emindi. Bu yüzden kendisine bile itiraf edemediği bir şeyi karşısındakine itiraf etmeyi aklından bile geçirmiyor, aşkını saklamayı tercih ediyordu. Tıpkı Donghae'nin yaptığı gibi...

İkili derin düşüncelere dalmışken bir anda Eunhyuk meraklı ama bir o kadar da güven dolu gözlerle karşısındakine bakarak sessizliği bozdu.

-"Nereye gidiyoruz?"
-"Seveceğin bir yere. Zaten vardık sayılır." diye yanıtladı Donghae.

Donghae, yavaşça gözlerini Eunhyuk'a çevirdi. Göz göze geldiklerinde ikisinin de yanakları hafifçe kızardı ve gülerek başlarını çevirdiler. Güldükleri şey ise göz göze gelmeleri değil, ilkokul aşıklarına benzemeleriydi. 

Bir süre daha yere bakarak sessizce yürüdüler. Sonunda Donghae "İşte, geldik!" dediğinde, Eunhyuk dakikalar sona ilk kez gözlerini yerden kaldırıyordu. Bir uçurumun kenarındaydılar. O kadar yüksek bir yerdi ki sanki ellerini uzatsalar bulutları yakalayacak gibiydiler. Yer, yemyeşil çimenlerle kaplıydı. Eunhyuk duyulur duyulmaz bir ses tonuyla "Cennet buradan daha güzel olmamalı..." diye iç geçirdi. Donghae bunu duymuş olacak ki Eunhyuk'a bakıp güldü ve "Beğeneceğini biliyordum." diye karşılık verdi. Nazikçe genç adamın diğer elini de tuttu ve ısıtabilmek işin birbirine sürttü.

İkili, uçurumun kenarına oturup bacaklarını aşağıya doğru uzattı. Manzara muazzamdı. Sanki bir gökdelenin en son katındaymışçasına tüm Seul ayaklarının altındaydı. Eunhyuk ve Donghae, hiç konuşmadan manzarayı seyretmeye koyulmuşlardı. Ta ki Donghae sessizliği bozana kadar.

-"Buraya neden geldiğimizi merak etmiyor musun sen?"

Eunhyuk şaşırmış gibi görünüyordu. Sahi, neden gelmişlerdi ki? Adeta manzaranın büyüsüne kapılarak her şeyi unutmuştu. Bir an için aklına Donghae'nin ona olan duygularını itiraf etmek için onu buraya getirdiği geldi. Hemen ardından bu son derece bayağı hayale gülerek gözlerini Donghae'ye çevirdi. Tam "Neden geldik?" demek için ağzını açmıştı ki Donghae aniden kollarını Hyuk'un sıska gövdesine sararak onu kendisine çekti ve öpücüğüyle, söze başlamasını engelledi.

Kim bilir? Belki de bir öpücük, söylenecek onlarca sözden daha etkili olabilirdi...

Eunhyuk, beklemediği bu hareket karşısında afallamıştı. Kalp atışları öylesine hızlanmıştı ki, sanki sol yanında her an patlayacak bir saatli bomba taşıyor gibiydi. Fakat buna rağmen sanki kan, damarlarında çok yavaş akıyordu. Önce yanaklarının, sonra tüm yüzünün, hemen ardından da parmak uçlarına kadar her yerinin kızarmaya başladığını hissetti. Daha önce birçok kızla öpüşmüştü fakat hiçbirinde bu denli heyecanlandığını hatırlamıyordu. Belki de bunun nedeni şu an dudaklarının birbirine temas ettiği kişinin herhangi bir kız değil de Donghae, aşık olduğu erkek, olmasıydı.

Bir aralık Donghae, sıkı sıkıya kapattığı gözlerini hafifçe araladı ve göz göze geldiler. Gözleri... Gözleri o an öylesine baştan çıkarıcıydı ki sanki zihninde biri sürekli ona "Hyukjae! Bu senin son şansın!" diye bağırıyordu. Bu şansı kaybetmek istemiyordu. Çünkü biliyordu ki, Donghae'nin gösterdiği bu cesareti kendisi asla gösteremezdi. Yavaşça kollarını Donghae'nin boynuna doladı. Ellerinin titrediğini Donghae de fark etmişti. Donghae, ilk öpücüğünü alan liseli kızlar gibi davrandığını düşünerek gülmemek için kendini zor tuttu.

Eunhyuk, yavaşça gözlerini kapattı. Kendini Donghae'ye teslim edercesine öpücüğüne karşılık vermeye başladı. Donghae'nin dili kendisininkiyle buluştukça onun olma isteği daha da çok artıyordu. Sanki o an bizim dünyamızla ilişiği tamamen kesilmiş gibiydi. Eunhyuk, artık kendine yeni bir dünya yaratmıştı. Bu yeni dünyada sadece "Donghae" vardı. Başka hiçkimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. İhtiyacı olan tek şeye, Donghae'sine, de az önce kavuşmuştu.

Dilleri adeta birbiriyle dans ediyordu. Tutku dolu bir dans... Ve bu dansa eşlik eden biraz kızarmış, biraz da şişmiş dudaklar... 

Bir aralık Donghae dudaklarını Eunhyuk'unkilerden ayırarak yutkundu. İkisi de bu tutkulu öpüşmenin ardından nefes nefese kalmıştı. Sıcak nefeslerini birbirlerinin yüzlerinde hissediyorlardı. Donghae kırmızı dudaklarını genç adamın kulağına yaklaştırarak zorlukla "Sana aşığım, Lee Hyukjae..." diye fısıldadı. O ses tonu, kulağında hissettiği o sıcak nefes, bedenleri birbirine kenetlendikçe daha net duyabildiği kalp atışları... Eunhyuk, hayatında hiçbir zaman bu denli mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Birkaç dakika önce yalnızca bir hayalden ibaret olan şey gerçek olmuştu. Belki daha fazlasını da yaşayacaklardı. Donghae ile her şeyi yapmaya hazırdı. Her şeyi...

Eunhyuk, biraz olsun sakinleşmişti. Dudaklarını tekrar Donghae'ninkilere yaklaştırıp gözlerini kapattı ve dudaklarından "Seni seviyorum, Doğu Denizi'm..." sözcükleri dökülüverdi. Hemen ardından dudakları tekrar temas etti. Bu sefer öncekinden çok daha tutkuluydular. Donghae dudaklarını ayırmadan, yavaşça Eunhyuk'u çimenlerin üzerine yatırdı. Sol elini Hyuk'un eliyle kenetledi. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Fakat bu, ikisinin de umrunda değildi. İkisi de yalnızca şu an olanları ve bundan sonra olacakları düşünüyordu...

Birkaç saniye sonra Donghae, sağ eliyle Eunhyuk'un ince ve turuncu tişörtünü sıyırmaya başlamıştı bile. Eunhyuk dudaklarını ayırarak, nefes nefese kaldığı için güçlükle "Bekle!" diyebildi ve eliyle gökyüzünü işaret etti. Hemen ardından bir şimşek çaktı ve büyük bir gürültü duyuldu. Evet, yağmur bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı...

Donghae, derhal üzerindeki siyah ceketi çıkartarak yağmurdan korunmak için başlarının üzerine kaldırdı. İkisi de bir eliyle ceketi tutarak yağmurdan korunmaya çalışıyor, diğer elini ise el ele tutuşmak için saklıyordu. İkili hızlıca eve doğru koşmaya başlasa da eve varana kadar sırılsıklam olmalarına engel olamamıştı...

İki katlı beyaz evin dış kapısını sessizce açarak kimseyi uyandırmadan üst kata çıktılar. Eunhyuk'un odasına girip kapıyı kilitlediler.

Donghae, Eunhyuk'u kapıya yasladı ve gülümseyerek "Ne zamandan beri?" diye sordu. Karşısındaki başta anlamasa da birkaç saniye içinde anladı ve "Kısa bir zaman oldu." diyerek gözlerini Donghae'den kaçırdı. Donghae ise yine gülümseyerek "Tam 8 yıl oldu Hyukjae... 8 yıl!" dedi. Buna karşılık olarak Eunhyuk şaşkın gözlerle Donghae'ye baktı fakat bir bir şey demesine fırsat kalmadan Donghae onu bir gelin gibi kucaklayarak odadaki her şey gibi beyaz olan yatağına yatırmıştı.

Bir an boş bulunup "Ne yapıyorsun?!" diye bağıracak olsa da Donghae işaret parmağını Hyuk'un dudaklarına götürerek susmasını işaret etmişti. Donghae, genç adamın karnına oturdu. İkili tutku dolu öpüşmelerine kaldıkları yerden devam etmeye başladı. Yağmurda sırılsıklam olan tişörtleri vücut hatlarını belli ediyor ve birbirlerine daha da kenetlenmelerini sağlıyordu. Ellerini birbirlerinin ıslak saçlarında gezdirmekten büyük bir keyif alıyorlardı.

Birkaç dakika sonra birbirlerinin ıslak tişörtlerini çıkartıp odanın bir köşesine fırlattılar. Soğuk vücutları birbirine değdikçe nemin de etkisiyle yapışıyordu. Aslında bu his onlara zevk veriyordu. Eunhyuk'un alçak sesteki iniltileri odayı dolduruyor, kimi zaman bu iniltilere Donghae de eşlik ediyordu.

İkisi de bu konuda tecrübesiz olduğunu karşısındakine belli etmek istemese de gün gibi ortadaydı. Bu onlar için ilk olacaktı.

İlerleyen dakikalarda Eunhyuk çığlık atmaya çalıştıkça Donghae eliyle veyahut da dudaklarıyla onu susturmaya çalışıyordu. Belki de evin boş olduğu bir anı beklemek ya da bir otele gitmek daha iyi olabilirdi ama artık iş işten geçmişti.

Eunhyuk, daha önce hiç canının bu kadar acıdığını hatırlamıyordu ama tuhaf bir şekilde bu acı ona inanılmaz bir zevk veriyordu. Kimi zaman karnının karıncalandığını hissediyor, kimi zaman ise parmak uçlarına kadar titriyordu. Donghae engellemese bütün evi çığlık ve iniltileriyle doldurabilirdi. Daha önce hiç böylesine garip hissetmemişti. Bu kendi kendini tatmin etmesinden çok daha farklı ve çok daha güzel bir şeydi.

İkisi de doruk noktasına ulaştığında ev halkı çoktan uyanmıştı. İkili beraber duş aldıktan sonra tüm delilleri ortadan kaldırmış ve hiçbir şey olmamış gibi arkadaşlarıyla yemek masasına oturmuştu.

Kyuhyun, hep birlikte kahvaltı yaparken bir an imalı bakışlar eşliğinde "Donghae hyung, az önce Hyuk hyung ile beraber heyecanlı bir film (!) mi izliyordunuz?" diyerek kıkırdamaya başladı. Eunhyuk, önce kızarmaya başlayan yüzünü Donghae'ye çevirdi, Donghae'nin umursamaz bakışının ardından eliyle Kyuhyun'un başını okşayarak "Bizim Kyuhyun'umuz bu işler için henüz fazla küçük." diyerek sırıttı. Kyuhyun bunun üzerine kollarını birbirine dolayarak "Hı hı... Siz öyle sanın." dedi ve gözlerini Sungmin'e çevirmesiyle karnına hatırı sayılır bir yumruk yemesi bir oldu.

Kim bilir? Belki de evdeki tek gizli aşk onlarınki değildi...

***

Yazdığım ilk smuttu bu. Olabildiğince üstü kapaklı yazmaya çalıştım. Daha da olmuyor dostlar. :D İleride kendimi daha da geliştiririm umarım smut konusunda asjfjk

Ay yerim ben bunları. :P

5 yorum:

  1. Şimdi... Tomo, neden erkek ve bununla beraber eşcinselliği çağrıştıran kelimeleri italikle yazdın çok merak ediyorum dsfjdgjkfg

    Muazzam bir bölümdü ama Sung Min, Wook'un hatunlar. Kyuhyun'un şansı bile yok B|

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hemen açıklayayım Tomo. :') Ben genelde hoşuma giden kısımları italikle yazarım. Eh, o kısımlar da hoşuma gittiğinden ajkshajk

      Tomo'cuğum, bak. KyuMin diyorum... :')
      Sana özel Kyu ve Sungmin'in arasına giren Wookie'yi konu alan hikaye yazacağım bir gün asjkfhk Ayrıca teşekkür ederim. *-*

      Sil
  2. Pek bi' çabuk açıldılar gerisi nası olacak hiç bilmiyom asdfgh devam et şiruuu! KyuMin'siz devam etsen daha bi eyi olacaktı da neyse.. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzatsam daha mı iyiydi yavrum? asjkhfkj KyuMin'i de severim ben. :P Ben de devamı nasıl olacak bilemiyorum ama bir şekilde edeceğiz artık :') :D

      Sil
  3. 3.bölüm unutuldu mu şiruu?

    YanıtlaSil