Florida’ya
dönmedim. Ben buraya geri dönmek için gelmemiştim. Ya kabul edilecektim ya da
soluğu başka bir okulda alacaktım. Ne olursa olsun oraya asla geri
dönmeyecektim.
Florida’yı
sevmediğimi sanmayın. Dört mevsim yağmur yağar ve onu hatırlatan pek çok yere
sahip… Bununla birlikte insana hapsolmuşsunuz hissi verir. Anne rahmi gibi
nemli ve karanlıktır. Bu yüzden oradan çıkmak gerçek dünyaya gözlerini açmak
gibi hissettirir. Kimse üniversiteyi Florida’da okumak istemez. Üniversitede
bile hala orada iseniz hayatınızın sonunda kadar oraya tıkılıp kalırsınız. Ve bir hiç olmaya devam edersiniz.
Sonucu
beklemek tam bir işkenceydi. Kabul edilmediğimi öğrenirsem belki pes etmezdim
ama moralim sıfırın altına düşerdi ve yeniden toparlanmak zor olurdu. Yanımda
beni teselli edecek o da yoktu. Başka insanlarınki bir kulağımdan girer
diğerinden çıkardı ama o farklıydı. Boş ver demezdi, bir dahakine daha iyisini
yaparsın falan. O farklıydı. Sadece kendi hayatından bir bölüm anlatırdı ve bu
anısı üzerimde öyle bir etki yaratırdı ki o andan itibaren üzülemezdim, istesem
bile yapamazdım bunu.
Nasıl
tanışmıştık? Çok net değil… Satranç kulübündeydim, benim partnerim kulüpteki
oyuncuların en iyisiydi. Düzenli olarak yenildiğimi söylememe gerek yok
herhalde, kimi zaman da berabere kalırdı ama bu oldukça istisnai bir durumdu.
Yine de bu onu sevmeme engel değildi. Sonra bir gün, aniden kulüpten çıktı. O
kadar üzülmüştüm ki gittiği için ona küsmüştüm. Sonra onun yerine o geldi.
Siyah saçlı, uzun boyluydu. Bal rengi gözleri vardı ama onun gözlerine nadiren
bakardım. O kısa anlar bütün netliğiyle hafızama kazınmış… İlk zamanlar bu
yüzden hiç sevmezdim onu. Ayrıca ukalanın tekiydi, onun beni yenmesine tahammül
edemiyordum. Ve o giden arkadaşımdan da daha iyi oynuyordu. Çok fazla
dayanamadım. Gelişinden bir sene sonra ben de kulüpten ayrıldım. Bu dönemde
birbirimize çok uzaktık.
Aradan
yıllar geçti. Satranç oynamaya yeniden başladım. O hala oradaydı ama bu sefer
onu görmezden gelmeyi denedim. İlginçtir bu sefer de o bana kafayı takmıştı.
Durup dururken yanıma, gelir yüzüme dokunur, alakasız şeyler sorardı. Matt’i
yani abimi de tanıyordu ama bana gelip farklı isimler kullanarak konuşurdu. “Alex’i
gördüm geçen gün, bir selam bile vermedi,” derdi. Ama benim abimin adı Alex değildi
ve o da bunu biliyordu. İlk kez bu tuhaflığı ile ilgimi çekmişti. Kulüpte bir
yandan ilginç taktikler öğretirdi, bir yandan sürekli beni gıcık etmeye
çalışırdı. O sene turnuvaya katıldık, ikinci olmuştum çünkü birinciydi oydu.
Her zamanki gibi. Ve ben ikinci kez satranç kulübünden ayrıldım. Sonraki sene
kimya kulübüne katıldım. Ve nasıl bir rastlantı ise… O da oradaydı. Bu sefer de
birlikte kimya olimpiyatlarına katıldık.
Olimpiyatların
gerçekleştiği o gün gerçek anlamda yakınlaşmıştık. Sekiz kişi olarak
katıldığımız olimpiyatlarda takımdaki tek kızdım. Herkesin bir arkadaşı vardı,
ben hariç… O ise arkadaşlarıyla takılmak yerine bana eşlik etmişti. Bütün gün…
Sadece sessizce oturup, etrafa soğuk bakışlar atıyordum, konuşmuyordum, yemek
yemiyordum, sinir bozucuydum. Ama o yanımda oturmuştu ve benden iki yaş büyük
olmasına rağmen beni ciddiye alarak sohbet etmişti. O yaşta erkekler
kendilerinin çok önemli olduklarını sanırlar. O zaman farklı olduğunu
anlamıştım. Her şey o gün başlamış gibi hissediyorum. İlk kez o kadar da kötü
olmadığına karar vermiştim. Ve ilk kez
kendimi önemli biriymiş gibi hissetmiştim.
Sonra
o liseye geçti. Yine de bizim okula gelip gitmeye ve benimle ilgilenmeye devam
etti. Bunu neden yaptığını hala merak ediyorum. Neden ben? Bende ne gördü? Bana
nasıl sabretti? Bu soruların cevabını almayı çok isterdim, cevabı diğer
zamanlarda konuştuklarımızda gizlidir belki ama henüz bulamadım. Derslerimde
bana yardım etmeye ve benimle kavga etmeye devam etti. Yine onun sayesinde onun
olduğu liseye gidebildim. Kim bilir belki de beni bu yüzden çalıştırmıştı. Onun
yanında olmaya devam edeyim diye… Bilemiyorum, herkes bizim aramızda bir ilişki
olduğuna inanıyordu. Bana gelince… Gidene kadar benim için arkadaştı, aileydi.
Ne zaman gitti, o zaman ona karşı çok daha fazlasını hissettiğimi, bunlardan
çok daha fazlası olduğunu anladım. Peki, o ne düşündü, ne hissetti? Bu cevabını
bilmeyi en çok istediğim sorulardan biri.
Lise
kesinlikle daha eğlenceliydi. Belki de onunla daha çok zaman geçirme fırsatı
bulduğum içindir... Düşününce… Bana bu fırsatı veren yine oydu. Hiç pes etmeden
beni yanında tutmaya devam etti. Benim yüzümden okuldan atılma tehlikesi bile
yaşadı. Ben sorun çıkardıkça o pes etmeden arkamı toplamaya devam etti. Onu
sürekli suçladım, ona defalarca bağırdım, hakaret ettim, küstüm ve hatta onu
terk ettim. Bir kez bile özür dilemedim, haklı olduğunu kabul etmedim. Teşekkür
bile etmedim. Kendini beğenmişin teki olduğu için ondan nefret ettim. Yine de
bana saygı duymaya ve beni sevmeye devam etti. Onun da tamamen masum olduğunu söylemem,
asla sessiz kalmazdı. Ama yine de benden vazgeçmedi. Buna o kadar uzun süre
devam etti ki en sonunda bana kendimi suçlu hissettirdi. Vicdan azabıyla geçen
o son iki ayda elimden geldiği kadarıyla her şeyi düzeltmeye çalıştım. Onun
gideceğini idrak ettiğimde ona her zamankinden daha çok bağlanmıştım. Onun
olmadığı bir dünyayı düşünemeyecek kadar…
Arkadaşlarıyla
bir rock grubu kurmuşlardı, müziğe taptığımı bilirdi, grubun vokali olduğumda
dünyalar benim olmuştu. Gitar da çalıyordum tabi ama beni vokal yapmasının
nedeninin bana olan zaafı olduğunu düşünüyorum. Sesim fena değildi ama onunki
daha uygundu. Bunu diğerlerinin bilmemesi de bizim sırrımızdı. Başka sırlarımız
da vardı tabi... Yalnız kaldığımız zamanlarda bana pek çok şey anlatırdı. Beni değiştiren,
büyüten, olgunlaştıran şeyler. Bana diğerlerinden farklı olduğumu söylerdi.
Hiçbir zaman neden diye soramadım. O konuşurken hep sessiz kalırdım. Sadece onu
tanımaya çalışırdım, daha çok konuşsun isterdim. Zor bir bilmeceydi, gidene
kadar onu çözemedim.
Son
günümüz o kadar sıradandı ki… Ona veda ederken hiçbir şey diyememiştim. Gitme,
beni unutma, yine gel ya da başka herhangi bir şey. Yüzüme bakmıştı, hissediyordum,
bir şey dememi beklemişti ama ben sustum. Bunun “son” olduğunu idrak
edememiştim. Zannediyordum ki yine gelecekti, kavga edecektik, sinirden
gülecektik ve sonra barışacaktık. Ve her zaman yaptığı gibi yanağımı
okşayacaktı. Bu önceleri çok rahatsız ederdi beni ama sonradan güvende
hissettirmeye başladı. Beni kolunun altına aldığında, elimi tuttuğunda,
yanağımı okşadığında… Gittiğini ve bir daha dönmeyeceğini o kadar geç anladım
ki… Yine de aradan geçen iki yıla rağmen hemen her gün rüyamda görüyorum.
Etkisinden çıkmam zor oluyor, kafamı yeniden toplamam…
Sormak
istediğim başka bir soru daha var. Yıllarını benim peşimde koşarak harcadı.
Nedeni belirsiz bir şekilde bunu yaptı ama sonra üniversiteye gidince... Gitti
ve bir daha dönmedi. Bir kez olsun aramadı, nasıl olduğumu merak etmedi. Ona
ulaşmaya çalıştım ama olmadı, yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum. Bunu bana nasıl
yaptı? Birlikte beş uzun yıl geçirdik, her zaman yanımda oldu ve tam da ona
ihtiyacım olduğu zamanda… Gitti ve bir daha dönmedi. Gözlerimi kapattığımda
yüzü beliriyor. Ona soruyorum, “Neden bir kez olsun aramadın? Beni hiç
sevdin mi gerçekten? Hayır desen gülerim, bunca zaman neden bana dayandığını
açıklayacak başka bir neden yok çünkü.
Evet desen yine gülerim, madem seviyordun neden bir kez olsun merak
etmedin beni? Aklıma soktuğun düşüncelerle ve sorularla baş başa bıraktın beni.
Neden?”
Posta
kutusundaki mektubu görünce elim titremeye başladı. Zarfı açmak için içeri
girdim, bunu nasıl yaptım bilmiyorum. Yutkundum ve katlı kâğıdı itina ile zarftan
çıkardım. Başını okumadım bile, sonuna odaklanmıştım ve… Bu bir rüya olmalıydı…
Ben Laren Stilness, Pennsylvania Üniversitesi’ne kabul edilmiştim.
Şimdi
tek yapmam gereken, eğer hala buradaysa, onu bulmaktı.
Beni heyecandan öldürmek zorunda mısın? Ciddiyim! Her paragrafta, her cümlede insanın duygularında ani bir dönüş yapmayı nasıl beceriyorsun? Neyse, daha fazla kafanı ütülemeden, bu boş gereksiz soruları devam ettirmeyeceğim, sen de cevaplama zaten. Şu hikayenin yeni bölümünü yayınlasan benim için yeter. :D
YanıtlaSilO zaman cevap vermiyorum, zaten cevabı da bilmiyordum :D
SilHer güne bir bölüm olarak düşündüm ama belki değişebilir. ^^
Bu öylesi bir hikaye ki kıza bile kızamadım. Aslında tam da istemediğim bir tip ama olmadı işte. O çocuğu istiyorum ben ya. Aralarındaki ilişki beni bir adımdan daha fazla yaklaştırdı normal ilişkilere. Belki de çok normal olmadığındandır. İçten samimi...
YanıtlaSilBenim kızlarıma kızma zaten :D Açıkçası benim de sevmediğim bir karakter oldu ama niyeyse gıcık da kapmıyorum. Çocuk... Fazla merak etmeyin bence ama normal değil, evet.
SilOnu bana getir ya istiyorum onu :D
SilBen onu da sevmedim :D
SilAa niye :O
SilÇünküüüüüü bilmiyorumm :D
Sil