"Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara. Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama" *
- İyi geceler Gökkuşağından Daracağı dinleyenleri! Karşınızda Guernica Kahlo! Marmara'ya ve Neruda'ya selam olsun! Accion Poetica radyosunda, saat geceyi vurmuş... Bunun üzerine en iyi ne gider? Buyurunuz...
-Herkesin harcı değildir Deep Purple'ın bu şarkısını kalbinden hissetmek. Bugün bir konuğumuz var, Angie! Angie tanıt kendini.
-Ben Angie. Öğrenciyim, Aragon severim, aslında ben senim, yani sizim, sizin yalnızlığınız. Ta içinizdenim anlayacağınız. Kaldırın kıçınızı, açın gözlerinizi, bir bakın etrafınıza, ben tam yanınızdayım. Sizin uysal birbaşınalığınız. Kırgın kimssesizliğiniz. Sonsuz ıssızlığınız. Bakın! Tam oradayım! Bugün bir Rolling Stones şarkısı olarak çıktım karşınıza. Kafanızda mırıldanıp durduğunuz o şarkı benim. Yarın bir Hümeyra plağı olup çıkacağım. Öteki gün, Niko'nun Meyhanesi'nden, 45'liklerin en ağırından fırlayıp kulağınıza sızacağım önce. Sonra... Sonra ellerimle okşayacağım uhuyla yapıştırmaya kalktığınız kalbinizi. Derimin keskin asidi ilk önce yakacak kalbinizi. Sonra yavaş yavaş yok edecek... Dudaklarımla, dudaklarımla öpeceğim içinizi. Çocukluğunuzu öpeceğim, ilk kırdığınız vazoyu; gençliğinizi öpeceğim, delikanlılığınızı, gençkızlığınızı öpeceğim, ilk aşkınıza değdireceğim pamuktan yumuşak dudaklarımı. Ezildikçe ezilecek benliğiniz. Ağlayacaksınız sonra, içinizi çeke çeke... Loş bir odada, elinizde bir rakı bardağı, önünüzde mezeniz, kırık bir taburenin üstünde, plakçalardan yükseliyor "Kadınım" damla damla, kalbinize yağıyor. Düşünüyorsunuz kendi kendinize, sonra gelip bana soruyorsunuz, neden böyleyim? neden? etrafımdaki bunca insana rağmen neden?
Susacağım ben. Bu çıldırtacak sizi. İçtikçe içeceksiniz, sonra içtikleriniz gözlerinizden akıverecek. Öyle işte... Yalnızlığım ben.
-Ne güzel tanıttın kendini Angie... Her şey yalnızlıktan var olmamış mıdır zaten? Onun o beyaz ıslaklığından oluşmadık mı, karanlık mağarasından çıkmadık mı? Renkler yalnızlığın yansıması değil mi? Bak şu ağaca... Şu olmayan ağaca bak! Nasıl da yalnız... Kökleri uzanıyor içlerimize, ondan belki. Bak, bak şu Dali'nin bıyıklarına! İki deli fırça! Nasıl da ağlıyorlar hıçkıra hıçkıra...
-Üstelik Guernica, en acısı da, insansızlıktan değil de, varoluştan böyle olmak... Kimilerini tanıdım, terk edildiler birer birer, ellerini sımsıkı saran eller, benim asidimle eriyip gittiler, o geride kalanlar, insansızlar işte. Oysa yalnızlık bambaşka, birbaşınalık bambaşka, kimsesizlik ondan da başka... Issızlık... En üst mertebe değil mi? Ah, vah şu yalnızlığa...
-Ah, Angie, ah... Vah, Yalnızlık, vah...
Hümeyra - Sessiz Gemiler
-Acaba... Tanrıya birileri, yalnızlığın resmini çizebilir misin, diye sordu da, ondan mı var olduk biz ha? Altında tanrının imzasını taşıyan, akrilikten, kolay akıp gidebilen, bir tuvalde kendine yer bulmaya çalışan renkler ve fırça darbelerinden mi ibaretiz bizler..?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder