Yazarın Notu: Bu herhangi bir şeyin sonu değildir.
Ama en başından beri bahsettiğimiz iki insan için önemli bir şeylerin başlangıcıdır.
Senin soğuk
ellerin, titreyen dudakların…
Hiçbir şey olmamış gibi katlanıyorsun buna.
Biriyle eski günler
hakkında konuşmaktan korkuyor musun?
Konuşmak istediğin sözleri yutkunmak için kendini zorlamaktan…
Karanlık gökyüzünü terk etmeyen yıldızlar gibi,
Aşkın bağlılığıyla
sonsuza kadar beraber olmak…
Eğer ben o kişi olabilseydim,
Senin katı kalbini, tükenmeyen bir sıcaklıkla kucaklardım...
Gerçeğe karşı koyduktan sonra, kalbin acı içinde olsa bile,
Her gözyaşının sonunda, bir ışık vardır; karanlığı aydınlatan ve zamana akan.
Durmuş olan dayanılmaz kalbin içinde,
Biz bu sıcaklıkla birbirimizi hissedebiliriz…
Herkesin sahip olduğu yaralar ve yakınmalar,
Herkes onları kucaklamak, benimsemek için bir yer arıyor.
Ben sadece bir kişi için, sadece senin için,
Güzel dünyanın bir parçası olacağım.
Yalnız, dünyanın sonunda; kalbim,
Terk edilirsen, yalnız bırakılırsan; korkma…
Çok uzun bir zaman oldu; hadi aşkımı anla…
Bunu koruyacağım; biliyorsun… Aşk şüphesizdir;
Hadi…
Aşkımı anla…
***
-“Öncelikle… Sapıkça göründüğünü biliyorum ama gerçekten
öyle değil.” Dedi Kyuhan, kendini ancak toparlayabilmişti.
-“Sen gelene kadar düşündüm. Pek çok mantıklı açıklaması
olabilir ama yine de korkunç görünüyor. Chunghee mi istedi?”
-“Açıklayacağım ama önce sakin ol. Otur, sana bir çay
yapayım.”
Hana başıyla onayladı. Eğer
daha önce Kyuhan’la pek çok anı paylaşmamış olsalardı tek yapacağı koşarak
gitmek olurdu ama bu sefer sezgileri ona güvenmesini söylüyordu.
Çok
geçmeden Kyuhan elinde iki bardakla döndü. Karşısına geçtikten sonra:
-“Bana Chunghee’den bahset.” Dedi.
-“Açıklama yapacağını sanıyordum.”
-“Yapacağım ama konunun onunla da ilgisi var. Hem bir
düşünsene… Hemen her şey hakkında sohbet ettik ama Chunghee adına hiçbir şey
anlatmadın bana.”
-“Dürüst olmam gerekiyor sanırım.” Kyuhan güldü:
-“Eh… Her şey karşılıklı.”
-“Değil, benim evimde senin bir resmin bile yok. Hem
zaten resim de çizemem. Neyse, konuyu dağıtmayacağım ki bir an önce cevabımı
alabileyim.”
-“Chunghee diyorduk…”
-“Ne anlatmamı istiyorsun?”
-“Her şeyi.”
-“Chunghee benden etkilenmişti çünkü ben güldüğümde
Soomin’e çok benziyorum. Ben de ondan etkilenmiştim çünü bilirsin… Onun çok
farklı bir aurası var. İnsana güven veriyor.”
-“Sonra?
-“Sonra çıkmaya başladık. Ama şimdi geri dönüp bakınca bu
ilişkiye ne diye girdiğimi anlayamıyorum. İkimiz de sevmiyorduk birbirimizi. Ve
o çok üzgündü, Soomin’in gidince boşlukta kalmıştı. Bir darbe de ben vurmak
istemedim. O yüzden bu kadar uzun sürdü.”
-“Mantıklı görünmüyor…”
-“Değil çünkü.”
-“Peki ya Soomin dönerse ne olacak?”
-“Ayrılacağız.”
-“Kesinlikle mantıklı değil.” Kısa bir sessizlik oldu.
-“O-onu sevmiyor musun yani?” diye sordu Kyuhan
tereddütle.
-“Neden bugün herkes aynı şeyi soruyor? Seviyorum ama bir
arkadaş ya da abi gibi… Zaten benim kardeşim de yok. Neyse, ben anlattım. Yani Chunghee mi istedi diye
düşünüyorum ama sonuçta bunu isteyecek kadar yakın değildik… O yüzden… Bir
anlam vermek zor…”
Sessizlik.
-“Gerçekten de biraz aptalsın değil mi?”
-“Sanırım bayağı aptalım.”
-“Bir yandan da… Konuştuğun zaman bilgece konuşuyorsun.
Ama hiçbir şey anlamıyorsun. Bu nasıl olabilir?”
-“Aptal olabilirim ama duygusuz değilim. Biliyorsun ben
radyo programı yapıyorum… Orada insanlar beni arıyor ve aslında tek istedikleri
onları dinlemem. Çoğu kimse onlara söylediklerimi dikkate almıyor, hatta
dinlemiyorlar bile… Bunu biliyorum. Yine de kendimi onların yerine koyuyorum. Duygularını
hissediyorum ama karalarımı etkilemesine izin vermiyorum. Mantıklı düşünmeye
çalışıyorum… Ne yapılması gerekli? Sonra fikrimi söylüyorum. Ve yine biliyorum,
insanlar bilmiş davrandığımı düşünüyor. Ben kimim ki onlara akıl veriyorum? Ama
buna rağmen söylediklerim akıllarının ve kalplerinin bir köşesinde kalıyor.
Belki işe yarıyor belki yaramıyor ama bir kişiye bile yardımcı olabilmişsem
bunun mutluluğu bana uzun süre yetiyor. Her neyse konuyu yine dağıttım değil
mi? Demek istediğim söylemezsen anlayamam seni… Ama söylersen yardım
edebilirim.”
Sessizlik.
-“Watson’ı hatırlıyor musun?”
-“Ne demek istiyorsun? Chunghee’nin sana Watson demesi
mi?”
Kyuhan cevap vermedi. Hana’nın gözlerine baktı…
Ve Hana hatırladı.
Holmes bu hikâyede şifreleri çözen değildi. Şifrenin kendisiydi.
"Sana sessiz kalma yeteneği bahşedilmiş
Watson, bu da seni çok değerli bir dosta dönüştürüyor."
***
“Bilmiyorum… Bunu
nasıl anlayabilirim? Onu gerçekten sevip sevmediğimi.”
“Bana neden sürekli mutsuz ve yorgun hissettiğimi anlattınız.”
“Gerçekten mutlu
olabileceğime inanmaya başladım. Her şeye rağmen…”
“Ne yapmak istediğim ya da kim olmak istediğim sadece benim elimde.
Yani mutlu olmak da öyle… Ve ben artık bunu yapabileceğimi inanıyorum.
Umut ediyorum. Çünkü korktukça tutsak, umut ettikçe özgürüm.”
“Ben… Ben o kadar
çok şeyden korkuyorum ki…
En başta da
korkularımı itiraf etmekten korkuyorum.
Bunun üstesinden
gelmek… Öylesine zor ki… ”
“Ben… Ben ağlamaktan korkuyorum.
Bu beni daha da güçsüzleştirecekmiş gibi hissediyorum.
Bazen ağlamayı çok istememe bunu yapmak beni ölesiye korkutuyor.”
“Yani ben şimdi bu
vicdan azabıyla yaşamak zorunda mıyım?”
“Daha önce demiştim, arkadaşımın olmadığını ve bu yüzden de kitaplara
sığındığımı…
Ta ki onunla tanışana kadar…
O zaman dek, o repliğin benim için söylendiğini sanıyordum.
‘Aradığı dostluğu belki de sevdiği kitaplarda bularak yalnızlığın
kollarında yürümek istemişti.’”
“O ise benim sessiz,
içe dönük halimi seviyordu.
‘Sana sessiz kalma
yeteneği bahşedilmiş Watson, bu da seni çok değerli bir dosta dönüştürüyor.’
Derdi. Ben de gülerdim, dışarıdan bakıldığında, kişilik olarak Sherlock olan
benim gibi gözükse de, onun içinde yatan Holmes’u da yalnız ben biliyordum.”
“‘Gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan tak başına
ağlarsın.’ Demişti.
Ve ben onun bunu söylemesine neden olan şeyi anlamak için gözlerine
baktığımda
saf acı görmüştüm, katıksız… O zaman fark etmiştim onun da bir insan
olduğunu… Onun da her zaman gelecekten umutlu ya da hayata karşı güçlü
olmadığını… Pes etmiş görünüyor, ‘Burada kendimizi mahvetmek, kalplerimizi
kırmak, yanlış insanları sevmek ve ölmek için bulunuyoruz,’ Diyordu. Ve ne
kadar bencil olduğumu görmüştüm o gözlerde.
“Ama artık bu beni
mutlu ediyor çünkü yaslanabileceğim doğru insanın
o olduğunu ve onun
da çok sağlam olduğunu biliyorum.”
“Bilemiyorum… Gerçekten öyle mi oluyor emin değilim…
Başka insanların mutluluğu için çabalarken kendi benliğimden oluyorum.
Zaten bu dünyada ne zaman bir mutluluk parıltısı bulsam
her zaman biri çıkıyor ve bunu mahvediyor.”
“Yakından tanımak
istediğim biri var.
Şuan, yani ondan
uzakta olduğum şuan, çok hoş bir insan olduğunu düşünüyorum
ve onun yanında
olmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyorum.”
“Bilmiyorum…
Her ne kadar yanımda gibi dursa da artık o ulaşabileceğimden çok daha
uzaklarda.
Eskiden onun dünyanın öbür ucunda olduğunu düşünürdüm ama şimdi başka
bir gezegende.”
“Haklısın. Çok
bekledim. Farkına varamadım.
Onu uzaklarda
aradım. Akıl edemedim.
Bana el uzattı
defalarca ama bir türlü uzanıp tutamadım.”
“Bahsettiğim bir kişi vardı ya… İşte o… Çok sık görüşüyoruz.
Gerçi sadece arkadaşız ama şimdilik bu bana yetiyor.
Genelde fazla zamanımız olmuyor ama paylaştığımız şeylerin ağırlığını
hissedebiliyorum.”
“Bekleyeceğim. Fark
etmesini…
Ama eğer beni
duyabilseydi ona şunu söylemek isterdim:
Parmak izlerin
dokunduğun hayatlardan kaybolmuyor.”
***
-“Açıklamış sayılırım, değil mi?” diye sordu Kyuhan
hüzünlü bir gülümsemeyle.
-“Neden… Daha önce söylemedin?”
-“Geç kalmıştım çünkü. Hem duygularımın karşılık görmesi
o kadar önemli değildi. Ben seni seviyordum ya, bu bana yeterdi. Gerçek aşk
karşılık olarak hiçbir şey beklemediğin yerde başlar diyen Exupery değil miydi?”
-“Ben… Ben…”
-“Hayır hayır, zorlama kendini. Bir şey söylemene gerek
yok.”
-“Ama söylemek istiyorum. Radyoda konuştuğum o adamın
gerçek olma ihtimali benim için o kadar uzaktı ki… Çünkü bana hayalindeki insan
tarif et deseler onun varoluşundan daha güzel olamazdı tasvirim. Sana tuhaf
geliyor olabilir çünkü sadece radyoda konuştuk… Ama ben hayatım boyunca böyle
bir insan tanımadım. Öylesine derindi ki duyguları içinde kaybolmuştum ve
kendine karşı öylesine dürüsttü ki ben o adama tanımadan aşık olmuştum.”
Kyuhan konuşmak istedi ama söyleyecek bir şey
bulamıyordu.
-“Gerek yok.” Dedi Hana.
-“ Sözcüklerden öte tüm ihtiyacım olan göstermen…
Beni sevdiğini söylemesen de olur.
Çünkü bilmiş olurdum.”
***
Seni seviyorum demek
Senden duymak istediğim sözcükler değil
Bu değil senden istediğim
Keşke bilsen de söylemesen
Bana nasıl hissettiğini gösterebilsen ne kolay olurdu
Sözcüklerden öte tüm yapman gereken onu gerçek kılmak
Beni sevdiğini söylemesen de olur
Çünkü bilmiş olurdum
Eğer kalbim ikiye parçalanmışsa ne yapardın
Sözcüklerden öte ne hissettiğini göster ki aşkın benim için gerçek olsun
Eğer bu sözcükleri alıp gitsem ne derdin
Sadece beni sevdiğini söyleyerek
Her şeyi yeni baştan yapamazdın
Şimdi seninle konuşmaya ve anlamana çalışıyorum
Tüm yapacağın gözlerini kapamak
Ve ellerini uzatıp bana dokunmak
Sıkıca tut beni ve asla gitmeme izin verme
Sözcüklerden öte tüm ihtiyacım olan göstermen
Beni sevdiğini söylemesen de olur
Çünkü bilmiş olurdum